18 Eylül 2013

Herkes barış derken cenk davulları çalmak

Madem Suriye’ye savaş açtıramadık o zaman savaşı medyada sürdürelim, demiş olmalılar ki, Paris’te, ABD, Rusya; İngiltere ve Fransa Dışişleri Bakanlarının Suriye’de “siyasi bir çözümü” tartıştığı sırada, yandaş basın ve şoven milliyetçi destekçileri; “Esad’ın imhası” üstüne haber imal ediyorlardı. Yandaş basına TMSF’yle katılan “en yeni devşirme” Akşam gazetesi bu imal haberi manşetinden “Kimyasal Esad’ı imha edecek Türk” diye vermişti.

Haber malum, BM’nin Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütünün başında bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Büyükelçi Ahmet Üzümcü’nün olması üzerineydi. Bu örgüt de Suriye’de kimyasal silahların denetime alınmasında başlıca rol oynayacak örgüt olacağına göre, demek ki bir Türk bu işi halledecekti! “Bunun neresi gazetecilik?​”; “Bu savaş kışkırtıcılığı ile nereye varılır?​” diye konuşulurken, savaşın böyle imal haberlerle, sadece medyayla yeterince kışkırtılamayacağı düşünülmüş olmalı ki, Türkiye’nin F-16’ları bir Suriye helikopterini vurdu ve ortalığı “gerçek” bir cenk havası sardı.

Memleket böyle cenk davullarıyla coşarken, aynı saatlerde Davutoğlu, Paris’te, zoraki olarak katıldığı Suriye’de siyasi çözümle ilgili toplantıdaydı. O da toplantıdan çıkıp "Suriye helikopterini vurma “zaferi"ni kutladı; “Hukuk ve angajman kurallarına göre, Suriye’nin 400 metre içerisinde cezalandırıcı bir işlem uygulandı. Türkiye kendi sınırlarına yönelik bir ihlale kesinlikle izin vermeyecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da sınırlarımızın ve halkımızın güvenliğini sonuna kadar korumaya kararlıyız. Kimse bir daha Türkiye’nin sınırlarını ihlal etme cüreti gösteremeyecektir” diye kükredi!

Nitekim dün gazeteler; liberaliyle, muhafazakarıyla, yandaşıyla, karşıdaşıyla bu cenk havasını yansıtan manşetlerle çıktı! Suriye helikopterinin düşürülmesini, kimi 15 ay önce düşürülen F-4 uçağının intikamı, kimi “angajman kuralları”nın ihlaline yanıt, kimi “Esad’ı cezalandırma”,… olarak, atış serbest bir savaş kışkırtıcılığının malzemesi yaptı kendine.

Tam da askeri seçeneğin masadan kalkmış olmasına herkesin sevindiği, Türkiye piyasalarının bile AKP Hükümetini dinlemeyip ayağa kalktığı, doların ateşinin düştüğü bir zamanda Türkiye, tüm dünyanın tepkisini çekecek bir “kışkırtmaya” imza atmaktadır. Herhalde Türkiye’nin bu eyleminden tek memnun olan da Suriye’nin “boğaz kesen şeriatçı çeteleri” olmuştur!  

“Angajman kuralları”, “sınır ihlali”,… gibi kimsenin itibar etmeyeceği gerekçelerle savunulan helikopter düşürme eylemiyle Türkiye, bir yandan Suriye’de siyasi bir çözüme ayak sürüyen ve böyle bir çözüme karşı çıkan el Nusra ve el Kaideci örgütlerin arkasında duran ülke olmaya devam ederken aynı zamanda da bölgede, silahların susmasını istemeyen ülke rolünü sürdürecek görünmektedir.

Her konuşmaya, “Biz de savaş olmasını istemiyoruz. Biz de Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılması için yapılan girişimi destekliyoruz” gibi laflarla başlanması da bu gerçeği değiştirebilecek gibi görünmüyor.

Suriye’de krizin siyasi görüşmelerle çözülmesini hazmedemeyen Davutoğlu, dün helikopterin vurulması gerekçesine yeni bir unsur daha ekledi: “Burası NATO sınırıdır. Suriye NATO sınırını da ihlal etmiştir!”

Böylece Başbakan Erdoğan’ın, Patriot füzelerinin Türkiye’ye konuşlandırılmasını savunurken “Burası NATO toprağıdır” demesinin bir pot kırma olmadığı da anlaşılmış oldu.

Evet, Suriye’ye askeri müdahale ihtimalinin ortadan kalkması bölgedeki gerilimi bir nebze düşürdü. Ama Türkiye bundan huzursuz olmaya devam ediyor. Üstelik bu huzursuzluğunu savaş kışkırtıcılığı olarak da ortaya koyuyor. Bu ise Türkiye’nin dünyanın gözünde bölgedeki sorunları çözen değil büyüten ülke olduğu imajını güçlendiriyor.

Davutoğlu-Erdoğan ikilisi, girdikleri bu hatta ilerledikçe de bu imaj güçlenecek. Ve İslamın kahramanlığına soyunmuş bir ülke, Hükümet ve onun Başbakanı’nın, Hıristiyan ülkelerin bir İslam ülkesine saldırmadığı için sorun çıkartmasını açıklaması da giderek daha zorlaşacaktır.

Bu politika, sadece savaş karşıtları açısından değil AKP’ye oy ve destek veren geniş yığınlar açısından da giderek daha zor anlaşılacak bir politika olmaktadır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et