Bavulların toplanacağı gündür...

“Sepet sepet yumurta / Sakın beni unutma”  diye çok yıllar öncesinde kullanılan, anı defterlerine ve o dönemin mektup sonlarına yazılan sevgi, dostluk yuvarlaması denilebilecek bir tekerleme ile başlayasım tuttu bu haftanın yazısına. Çünkü hem sepettopundan söz edeceğim; hem de kendini bana sürekli anımsatan, hiç unutturmayan; unutmama fırsat bile bırakmayan birinin deyişlerine; daha doğrusu deyemeyişlerine değineceğim. Yuvarlamanın nedeni bu anlayacağınız. Bir anlamda  “At sepete” diyeceğim. İyi de oldu diyemem, çünkü sık sık aynı kişiyi yazmaktan bıkkınlık, bungunluk, yorgunluk ve daha pek çok benzeri şey geldi bana. Ama ne yapalım ki yazılacak. Yazmamak da olası; hem de olanaklı; ama nerede ben de o yürek (!) Şu direniş günlerinde kendime bile direnemiyorum.
Beni bu durumlara sokan adam, eski bir sepettopçu. Daha çok da sepettopu  konusunda yazmaktadır. Bugün ki eleştirim de bu konudaki bir yazısına olacak. Bu yılın Avrupa birinciliğinde beklenenin çok altında bir oyun sergileyen ve başarısız olan ulusal sepettopu erkek takımımıza yönelik eleştirisinde yine dağınık, yine başı sonu birbirini tutmayan ortası belirsiz tümceler kurmuş yazısında. Sepetopundaki çöküşten söz ederken yazısının kimi yerlerinde de yakındığı o çöküş vardı.  “Son yıllarda başlayan, Avrupa’ nın basketbol ülkesi olduk”  sözü yazıyı ; hem de tam ortasından öyle bir çökertmiş ki!..  Son yıllarda başlayan ne olmuştu da o bizi Avrupa’ nın sepettopu ülkesi yapmıştı anlaşılamıyordu doğrusu. Çöküş  tam anlamıyla burada başlıyordu işte. Yazının tam ortasında. Orta alan çökünce takım da, oyun da bir şeye benzemez bilindiği gibi. Yazı da öyle olmuş işte.  Ayrıca Avrupa’ nın sepettopu ülkesi olmuştu da ne olmuştu diye bir soru da geliyor dilin ucuna. Arkasından da  ne zaman ve nasıl olmuştuk soruları.  Olmuştu da ne olmuştu, iyi mi olmuştu, kötü mü? Nasıl bir şeydi böyle bir ülke olmak? Sorular… Sorular… Sorular… Hepsi de bir bilinmezlik içinde.
“Sorular çoğudu da, yanıtları yoğudu.”  Çünkü,  yanıtları pek bi kalaba yerdeydi.  Çekip çıkarılamıyorlardı kolay kolay. Aslında yanıtları, yazanın yazıda belirtmesi gerekiyordu; ama yazan yazmayı unutunca onca soru yanıtsız kalıyordu sözün bolluğunda. Yine de güzel bilgiler ediniliyordu o bollukta. Örneğin, ekonomimizin büyüdüğünü öğreniyorduk, “Büyüyen Türk ekonomisine paralel, ‘En iyi para bizde’ imajı verildi” sözünden. Geçinemeyen çalışan, açlıktan yakınan; emekli aylığından zorunlu kesintilerle  Suriyeli seçim vatandaşlarını besleyen emekliler ya yalan söylüyorlar ya da ülke ekonomisi para babalarının ceplerinde, gemiciklerin güvertelerinde, yüksek aylıklı yakinim danışmanların Avrupa malı cüzdanlarında büyüyordu.  “Bir başka önemli faktörde” var mıdır bu büyüme de bilemiyorum; ama  de ‘ nin faktör’ den ayrı olması gerektiğini büyüyen ekonominin; ama çürüyen bir dilin içinde yaşayan biri olarak iyi biliyorum. Bir başka yazısında  “BOGDAN TANJEVİÇ’ te jenerasyonunun en iyilerinden birisidir” derkenki “te” nin  ayrı olması ve “de” olarak yazılması gerektiği gibi.
Bu Avrupa kapışması sonrasında “ Bavulları erken toplamamızın en büyük nedeni, bugün değil, ’program ve felserfesi’ olmayan Türk basketboludur” sözünün ortasına  ‘ bugün değil’ açıklamasının düşülmesi ve sözü anlamsızlaştırması da anlaşılır gibi değildir.  Çünkü dün ve ondan öncesinde program ve felserfesinden söz edilmiyordu. Hele de Amerika’ nın ardından ikinci olunduğunda. O zaman felsefe yerine 12 dev adama verilecek yüklü ödül tartışılıyordu. Unutuldu gitti onlar. Demek ki yüklü ödüller verilirken ulusal sepettopu için felsefeye ve izlenceye (program dedikleri) gerek yokmuş. Bütün bunların gerekliliği bugün anlaşılmış; ama o da ‘bugün değil’  açıklamasıyla ötelenmiş, geçmişe itelenmiş.
Bavulları toplamanın günüdür gerçekten. Herkes için ama.. Yaz bitti ya! Dönüş başladı. Hayyam da öyle söylüyor:  
Baharlar yazlar geçer sonbahar gelir;
Ömrümün yaprakları dökülür bir bir;
Şarap iç, gam yeme, bak ne demiş bilge;
Dünya dertleri zehir, şarap panzehir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et