Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem

Başbakan RTE ‘diktatoryal değil, editöryal’

Kadıköy… Gece 01.30 civarı… Uykudayım… Burun deliklerimden içeri sıcak sıcak bir şeyler üfleniyor adeta. Derken nefesim kesiliyor. Birdenbire yataktan doğruluyorum can havliyle. Uyku sersemi, herhalde ‘yolcuyuz’ diye düşünürken, aklımdan tıbbı bilgilerimi geçiriyorum, ‘bu nasıl bir ölüm anı’ diye. Gözlerimden yaşlar akıyor biryandan da yanarken. Kedim yanı başımda, iki patisiyle gözlerini ovuşturuyor, pespembe dili dışarıda, zar zor soluyup, kusmaya çalışıyor… Kalbi ve ciğerleri ne kadarcık ki! Artık farkına varıyorum ki, evin içine biber gazı dolmuş. Açık olan balkon kapısına doğru ulaşmaya çalışıyorum bin bir zorlukla. Caddede sarı, kırmızı baretli, kimi maskeli kızlı-erkekli gençleri seçer gibi oluyorum dumanlar arasından… Öksürenler, tıksıranlar… Yerlerde yuvarlananlar… Sokak aralarına kaçışanlar…

KARACİĞER DOSTU

Balkon kapısını kapatsam, evin içini biber gazı kaplamış, açık bıraksam, bu sefer yeni atılanlar bodoslamadan salona girecek. Gece 22.00-sabah 06.00 arası alkol satışının yasaklanmasına bir anlam vermeye çalışıyordum kaç gündür. Demek ki bu zaman dilimi içinde ‘biber gazı’ ile takviye yapılacak! Şimdilik 24 saatin 3’te 1’inde alkol yasak. Sonra 3’te 2’ye çıkacak bu yaşam tarzına müdahale. Nihayeti ise ‘kabak gibi’ ortada. Bu ‘kara rejim’, kesinlikle ‘karaciğer dostu’ canım!

KASK KAFALI

Gaz dağılır gibi oluyor biraz biraz. Balkondan bakarken, 20 kadar eylemci gencin, hep birlikte ‘kasırga hızıyla’ topukladığını görüyorum bizim caddeden. ‘100 metre koşusu’, halt etmiş yanlarında. ‘Demokrasi Olimpiyatı’ bu olsa gerek! İki üç dakika geçmiyor ki çok sayıda ‘kask kafalı’, bellerindeki tabancaları tutarak, ‘depar atmış’ göstericileri kovalamaya başlıyor. Çocuklar çoktan gözden kaybolmuş olsalar da, mahalleyi ‘gaz odasına’ çevirmeyi ihmal etmiyor bu ‘kask kafalılar.’ Yaşlısı var, hastası var, hamilesi var, kundakta bebeği var. Hatta hatta örneğin bizim mahallede tek tük de olsa AKP’lisi mevcut! Göstericiler vınlamış gitmiş. Mahalleyle alıp veremediğiniz nedir kardeşim?

ANGAJMAN-ARANJMAN

Bu durum ‘angajman’ gereği düşürülen Suriye helikopterine benziyor. “Helikopter 2 km kadar Türkiye sınırından içeri daldı” deniyor, fakat vurulduktan sonra Suriye topraklarına düşüyor. Pilotlar da ‘sakatatçı muhaliflerin’ eline geçiyor. Bu nasıl oluyor acaba? ‘Aranjman’ yapıp Suriye’deki muhaliflere gönderdiğiniz ‘mühimmat’ gibi bir uygulama şekli mi? Çıkaramadım doğrusu! Olimpiyat Komitesi’ni kafalamaya çalışan Başbakan Erdoğan “Hoşgörü şehri İstanbul”dan dem vurmuştu. Demek ki başka İstanbul da varmış! Kaç aydır toz duman içinde ‘göz gözü görmez’ bir metropole çevirdin İstanbul’u ve diğer kentleri be usta! ‘Loşgörü’ bunun adı yav!

TOMATO

Şimdi de ‘biber gazı’ yerine ‘biber tozu’ ithal edilecekmiş. Maddenin 3 hali var ya nasıl olsa. ‘Gaz’ olmadı, ‘katı’, o da tutmazsa ‘sıvı’ bibere geçersin. Ne var ki bunda. Demokrasilerde çare tükenir mi hiç! Dopingli Spor Bakanı, olimpik Suat Kılıç ne diyor: “Kına stokları bitti!” Tonlarca ‘biber gazı veya tozu’, onlarca TOMA ithal ederken, kına da ısmarlayın! Renkli sıvı da kullanıyorsunuz Allah ne verdiyse. Biraz da kına karıştırırsınız TOMA’dan fışkırttığınız malzemeye. Hatta ‘karnaval havasına’ dönsün olay. ‘TOMATO olsun’ yeni gelecek araçların adı. Göstericilere ‘domates suyu’ sıkarsınız ki AİHM’in de kafası karışsın biraz! ‘Kan değildi, domates suyuydu’ diye savunma da verirsiniz hem.

YAZI İŞLERİ ‘TMSF’

Memlekette tüm bunlar cereyan ederken, bir yandan da ‘medyatik temizlik operasyonları’(!) olanca hızıyla devam ediyor tabii. En son gazeteci-yazar arkadaşımız Mustafa Mutlu’nun işine son verildi. Tayyip Bey, “Diktatör olsaydım, medya bu iddiada bulunamazdı” mealinde konuşuyor ya, çok haklı bence! Çünkü R.T.E. medyaya karşı ‘diktatoryal’ değil, ‘editöryal’ bir yaklaşım içinde. Ele geçirdiği gazetelerin manşetlerini o atıyor, hangi haberin sayfadan çıkarılacağına ya da büyütüleceğine, nelerin 1’den görüleceğine bizzat şahsı karar veriyor. TMSF de zaten ‘yazı işleri’ olmuş. Gazete müdürlerinin, köşe yazarlarının kadrosu da hep zat-ı muhteremin elinde. Televizyon programlarına kadar işin içinde. Yurttaşları ‘enayi’ yerine koyup gözlerinin içine baka baka hikâyeler anlatması da bu vaziyetin bir başka versiyonu. Yeri gelmişken bu ‘Nohut, mercimek hükümeti’, ahaliyi, ‘düşük yoğunluklu proteinle’ de bıraktı ki, kafaları gerektiği gibi çalışmasın.

İ.MELİH SÖKÇEK(!)

Ama bu polis devleti şiddetleri, kitlelerin uyanışını, direnişini, başkaldırışını, muhalefetini önleyemeyeceği gibi hükümetleri de fazla süre ayakta tutamaz. Arkasında şimdilik ‘emniyet güçleri, ordu var’ diye de bir başbakan, ağzına geleni de söyleyemez. Ağaçları toprağından edip, ODTÜ Ormanı’nını yarıp geçecek İ.Melih Sökçek(!) için açılmış bir pankarta ‘laf yetiştirmeye’ varıncaya kadar da her şeye ‘maydanoz’ olamaz. Ortadoğu ve Afrika Fatihi ‘fetvasını’ veriyor: “Pankartta ‘Yol istemiyoruz orman istiyoruz’ yazıyor. Orman istiyorsan git ormanda yaşa. Orman isteyenleri ormana göndeririz.” Daha geniş, yeni eylem alanları mı açmak istiyor acaba? Yoksa ‘kargoya takılan’(!) şu ‘demokratikleşme paketi’nden ‘Orman Kanunları’ mı çıkacak?

BALTALAR ELİMİZDE

Başbakan Erdoğan’ın bir çocuk şarkısını mırıldandığını duyar gibiyim: “Baltalar elimizde, uzun ip belimizde/ Biz gideriz ormana / Yaşlı kütük seçeriz/ Testereyle biçeriz.” Siz de buna bir ‘kulak verin’ derim.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et