Bir dönemi aydınlatan mektuplar: Ahmed Arif\'in mektupları
Yaşananların en gerçek tanıkları kuşkusuz mektuplar ve anı defterleridir. İçtenliğin (ve bence gerçekliğin) mektuplardan çok anı defterlerinde yansıdığını varsayabiliriz. Ancak bu tür yazıların yayımlanma kısıtlamasına (eşler, oğullar, aile kişileri tarafından ) uğradığı da bir gerçektir.
Aslında yalnızca iki kişiyi ilgilendirdiği düşünülebilecek mektupların yayımlandığında ilgi çekmesi bana hep trajikomik gelir. Bu ilgi insanların omzunun üstünden mektuplarını okumaktan farksızdır. Ya da kapı dinleme arsızlığını hatırlatır. Hele bir yazarın sağlığında kitaplarına pek ilgi göstermeyenlerin o yazarın özel yaşamıyla ilgili belgelere üşüşmeleri... (Gerçi pek görülmemiş şey ama ) Bir var ki kitlelerin dikkatini çekmiş öykülerin, şiirlerin yazarının mektupları yayımlandığında gösterilecek ilgiye kimseler bir şey diyemez. Hele bu şiirler bir sevdayı söylüyorsa:
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgârda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık
Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e Mektupları Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında yayımlandı: Leylim Leylim .
1954’ten 1959’a kadar yazılmış mektuplarda şiirler de var. Sevda sözleri. Sevdadan baskın dostluk ve vefa sözleri de:
“Nasıl oldun canım? Bütün hastalıklarını, dertlerini, bana sat! Yahut bana yükle... Demek iyi dostların yok artık oralarda? Boş ver, siktir et o yüreksizleri, yaşayamayanları... Sen onların hiçbirine muhtaç değilsin. Aksine daha önceleri dost sandıkların olduysa, sen onlara erdemler, ruh zenginliği ve o müthiş dünya sevgisini verdin.
Bana hemen yaz. Nasıl bir ıssızlıktayım bilemezsin. Sen de olmasan ‘Ulan Ahmet, sahtekârın birisin, dileğince olmadıktan sonra ne bok yemeğe bu hayatı sürüyorsun ?’ diyip icabına bakacağım. Hiç böyle hareketsiz kalmamıştım. Ama o zaman da sen yoktun iç dünyamda, tanışmamıştık...(...)”(20 Nisan 1955)
15 Mayıs 1977’de son bir mektup daha yazmış Ahmed Arif. Leyla Erbil İngiltere’dedir. Ahmed Arif’in oğlu Filinta beş yaşında, Leyla Erbil’in kızı Fatoş da aşağı yukarı öyle ya da biraz daha büyük. Leyla Erbil “Eski Sevgili” öyküsünü yayımlamış. Kendi o ara İngiltere’de. Ahmed Arif Filinta’nın Leyla Erbil’i ve Fatoş ablasını öptüğünü söylüyor. Kendi de Leyla Erbil’e güzellik sağlık ve mutluluğunun sonsuz olmasını dileyip Fatoş’un gözlerinden öpüyor. (“Zorla (...) mektuplarda bile öpemem elbet” demişti bir mektup önce).
Ahmed Arif’in mektuplarında el yazısıyla şiirler var. Sonra tutuklanmalar, işkenceler, sürgünler ... Yazı sansürleri, iş aramalar. Bir dönem de diyebiliriz. Ya da bir dönemin fotoğrafları. Bir de bilgi, Leyla Erbil ile birlikte bir şiir kitabı çıkarma düşü. Adı Suskun olacak.
Leyla Erbil’in mektupları Ahmed Arif’in arşivinde bulunamamış. Ama Leyla Erbil iyi ki saklamış bu mektupları ve izin vermiş yayımlanmasına. (Aynı biçimde Filinta Önal’ın da babasının mektuplarının yayımlanmasına verdiği izin için tüm okurlar adına teşekkür ederim. Bir şairi “namus işçisini yani” böylesine çırılçıplak görebilmek her zaman nasip olmaz okura.)
Evrensel'i Takip Et