22 Eylül 2013

Kilap ve Kabil-i Hitap meselesi

Irak-Şam İslam Devleti adlı el Kaideci örgüt, Türkiye sınırındaki Azaz kasabasını ÖSO’nun elinden alınca; Türk medyası el Kaide’nin sınır komşumuz olduğunu keşfetti! Oysa Türkiye-Suriye sınır kapılarının hemen hepsi el Kaideci ve ÖSO’cuların denetiminde bulunuyor. Bu grupların sınırın Türkiye tarafını da rahatlıkla kullandıkları ve Türkiye’den her türlü desteği aldığını ise dünya âlem biliyor.
Öyleyse yeni olan ne?
Yeni olan, el Kaidenin ÖSO ile çatışmaya girip sınırdaki Azaz kasabasını ele geçirmesi. Başka bir deyişle, Türkiye’nin gayri resmi olarak destek verdiği (bu desteğin İHH gibi ‘yardım kuruluşları’ üzerinden yapıldığına dair ciddi iddialar bulunuyor) el Kaide ile resmen desteklediği ÖSO arasında yaşanan çatışmalar. Bu çatışmalardan sonra Türkiye, Kilis’teki Öncüpınar Sınır Kapısını kapattı.
Türkiye’nin bu gruplara niçin destek verdiği ise herkesin malumu. Esad rejimini devirmek ve Rojava’da Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturmalarını engellemek için…
Siz bugüne kadar devletin herhangi bir kurumundan Serêkaniyê’de el Kaideci Nusra cephesinin varlığından dolayı rahatsızlık ifade eden bir açıklama duydunuz mu?
Nusracılar her gün Kürt savunma gücü YPG ile çatışmaya girmek için Ceylanpınar’dan Serêkaniyê’ye otobüs dolusu girip çıkıyor, yaralanınca da Ceylanpınar Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınıyorlar. BDP Eşbaşkanı Demirtaş, bu gerçeği dile getirip “Ceylanpınar’da Nusracıların kaldıkları adresleri bile verebiliriz” deyince, Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, hiddetlenmiş! “Bize PKK’lıların adreslerini verin, onların da üzerine gidelim” demiş. Devlet bütün aşırı uçlara karşıymış.
Öyle mi gerçekten?
Galiba Davutoğlu, Akdoğan gibi düşünmüyor. İnsanları yakan, kafa kesen, kadınları, çocukları vahşice katleden yaratıklar için ne diyordu Davutoğlu; “Bunlara takılmayın, bu olaylar haklı mücadeleyi gölgelemez.”
Yalçın Akdoğan, bir de PYD Lideri Salih Müslim’e kızmış! Müslim, Stockholm’de yaptığı bir konuşmada “Bir yandan bizimle görüşmeler yapacaksın öte yandan da kendi köpeklerini, çakallarını ve tilkilerini üzerimize salacaksın” sözleriyle Başbakan Erdoğan’ı eleştirmiş. Akdoğan, “bu zat” diye hitap ettiği Müslim’in “kendisini kabil-i hitap (kendisiyle konuşulan) olmaktan çıkarmaya çalıştığını” söylüyor.
Demek ki neymiş?
Müslim, kabil-i hitap olmak için kilaba (köpeklere) sessiz kalmalıymış.
Şimdi biz soralım: Sahi Türkiye, Müslim’le görüşme lütfunu niçin göstermişti?
Çünkü Rojava’da Kürtlerin geçici yönetim-statü yönünde atacağı bir adımın ülkedeki görüşme sürecini olumsuz (devlet cephesi için olumsuz) etkileyeceği kaygısı vardı. O yüzden bir yandan PYD’nin gücünü kırmak için Nusracılara her türlü destek verilirken, öte yandan Müslim ile görüşmeler yapıldı.
Yine Akdoğan’dan okuyalım: “PYD’nin Suriye’de yaşanan kaosu fırsat bilerek yakın zamanda bir statü elde edeceği tahayyülü, Türkiye’deki demokratik reformları küçümseyen bir tatminsizlik ve şımarıklık üretiyor.”  Rojava’da bir buçuk yıldır yönetimi elinde bulunduran Kürtler için statüyü bir tahayyül olarak nitelendirmek; hem tahammülsüzlüğün, hem de bu statüyü engellemek için her türlü arayışın devam edeceğinin itirafı değilse nedir? Rojava’da statü tahayyülünün Kürtlerde tatminsizlik yarattığını söylemenin Türkçesi de Kürtlerin Rojava’da statü sahibi olmasının, AKP’nin ülkedeki görüşme sürecinde Kürt hareketine dayatmak istediği çözümün kabulünü zorlaştırdığı oluyor. Çünkü en baştan söylediğimiz gibi, AKP’nin derdi Kürtlerin demokratik taleplerini kabul etmek değil; Kürtleri kendi dayatacağı çözüme razı etmek. Ve Kürtlerin Rojava’daki durumu, bugün böylesi bir çözümü olanaksız hale getiriyor. O yüzden Öcalan’ın kendisiyle Ağustos ayında yapılan görüşmede Bölge’de rol oynayabilmesi için artık konumunun ‘araçsal’ değil ‘stratejik’ olarak ele alınması gerektiğini söylemesinden duyulan rahatsızlığı, yine Akdoğan “Öcalan Suriye’deki gelişmeler üzerinden kendisine bölgesel bir aktörlük ve rol üretmeye çalışıyor” sözleriyle dile getirmişti.
Uzun lafın kısası, AKP’nin Suriye ve Rojava’da müdahaleci politikalardaki ısrarı, sorun ve açmazlarını büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Türkiye’nin desteklediği ÖSO ve el Kaide arasında baş gösteren çatışmalar ise, AKP’nin içine saplandığı batağın iyice büyüdüğünü gösteriyor.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et