Sizin ne haddinize, kimin nasıl yetişeceği!..

Başbakan sonra çıkıp “bana diktatör diyorlar. Böyle diktatör mü olur? Diktatör sallandırır” diyor. Değilim demeye getiriyor. Bizce de değil, doğru. Ama ya eğilimi, özlemi? Pek mi demokratik yaklaşım ve tutumları yani?
Önce bir açıklık: Demokrasi de bir diktatörlüktür, bunu kastetmiyoruz. Her devlet, biçimi ne olursa olsun, ister demokratik ister değil, egemen sınıfların ezilen sınıflar üzerindeki diktatörlüğüdür. Bu ayrı. Tartışma konusu olan demokratik olmayan diktatörlükler. Faşist.. Otokratik.. Despotik diktatörlükler. Örnekse Suudi Arabistan ve Kralı –demokrasi ile uzaktan ilgileri yoktur. Ya da Katar ve Emiri. Ama İngiltere örneğin demokrasidir; başında kraliçesi demokratik bir diktatörlüktür. Ya da İsviçre.
Türkiye peki? Demokratik bir ülke midir? Kim diyebilir ki demokratiktir? Söz ve ifade hakkı mı vardır, toplantı ve gösteri hakkı mı? Örgütlenme özgürlüğü mü, basın özgürlüğü mü? Hangisi? Hiçbirinin olmadığının kanıtı tomarladır. Peki, Türkiye krallıkla falan mı yönetiliyor? Tabii ki hayır. Cumhuriyet! Peki demokratik cumhuriyet mi? Haydi canım! Türkiye’de bırakın halkçı bir demokrasiyi, İngiltere’deki türden bir “zenginler demokrasisi” de yoktur. Türkiye bir burjuva demokrasisi ülkesi değildir. Demokratik olmayan bir diktatörlüktür. Ancak henüz geçiştedir. İyi kötü bir parlamentosu ve seçimleri vardır. Çok bir anlamı yoktur; çünkü Hitler’in de hem seçimleri ve hem de parlamentosu vardı. Ama yine de vardır. Muhalefet dışlansa da, henüz Hitler’in yok saydığı türden dışlanmamaktadır. Yasa ve kurumlar silme anti demokratiktir; ama yine de az çok yasayla yönetilmektedir ülke, silme kanla değil. “Sultan”ın iki dudağının arasından çıkanla yönetilmesi özlense ve eğilim bu yönde olsa da, hala bu noktada değildir. Ama nereye kadar? Hızla otokratlaşma yaşandığı ortada.
İşte Pazar günkü gazetelerden dört örnek:
Bir; Ankara 16. İdare Mahkemesi ODTÜ arazisinden yol geçirilmesiyle ilgili yürütmenin durdurulması talebini “kesilecek ağaç sayıları belirtilmediği” gerekçesiyle usulden reddediyor! Mahkemeler yürütmenin eli altında toplanmaktadır.
İki; Başbakan’ın “camide içki içtiler” iddiasını doğrulamayan Dolmabahçe Bezmialem Valde Sultan Camii müezzininin görev yeri değiştirildi. Yürütmeyle uyumlanmayana hayat hakkı yok.
Üç; Haziran Direnişi’nde Eskişehir’de polis-milis elele dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın dövülme görüntüleri kamera tarafından kaydedilmesin diye Emniyet istihbarat görevlisi olan otel sahibince otelin elektriğinin kesiliyor. Sonra, polise güvenilecek! Başbakan’ın mükafatlandırdığı polis yürütmenin doğrultusunu tutturuyor. Zaten Vali, Korkmaz’ın kendi arkadaşlarınca darp edildiğini söylemişti!
Ve dört; Başbakan Malatya’da konuşuyor: “Biz tencere tavacı yetiştirmeyeceğiz. Elinde bilgisayarıyla yarınların güçlü nesillerini yetiştirmek istiyoruz. İnançlı nesil yetiştirmek istiyoruz, tinerci nesil değil.” Heyhat, saf propagandadır. Gezi’nin gençleri kimbilir ne düşünmüşlerdir bu sözleri duyduklarında! Ellerinde bilgisayarları sanal medyayı kullandılar diye eleştirilen gençler, şimdi bir çırpıda bilgisayarsızlaştırılıyor! Tencere-tava bir tarafa bilgisayar bir tarafa –Gezi bölünmesi böyle miydi yani?
Ama asıl önemli olan o ki, bir Başbakan kalkmış nesillerin nasıl yetiştirileceğini kararlaştırıyor! Geleceğimizi bir başına o kuracak! Ne haddine? Zaten Gezi en başta buradan patlamadı mı? Bir parti geleceği şöyle ya da böyle öngörebilir ve ona ulaşmak için çalışabilir. Ama bir Başbakan, yürütme gücüyle gençliği bir kalıba dökmeye kalkışırsa, bunun adı diktatörlük özlemi olur!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et