26 Eylül 2013 18:08

Avrupa'nın neo-ırkçılık ve nefret söylemiyle imtihanı

Avrupa\'nın neo-ırkçılık ve nefret söylemiyle imtihanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen haftaki yazımı Varşova’da katıldığım nefret söylemi toplantısının notlarını paylaşacağımı söyleyerek bitirmiştim.
Avrupa Konseyinin düzenlediği bu iki günlük konferansta, Avrupa’da siyaset dili ve nefret söylemine ilişkin örnekleri dinleme fırsatımız oldu.
Konferansta konuşulanlara bakılıra, Avrupa’da bugün nefret söyleminin hedefine oturmuş olan gruplar daha çok Müslümanlar, Doğu Avrupalı göçmenler, Çingeneler ve LGBT bireyler.  
Ayrıca, Kuzey Avrupa’da her geçen gün yükselen sağ partilerin siyaset diline yerleşmiş olan neo-ırkçılık, Avrupa çapında nefret söylemine ilişkin çalışmalarda dikkat çeken bir kavram olarak öne çıkıyor.
Neo-ırkçılık (veya kültürel ırkçılık), Avrupa’da kalkan sınırlarla birlikte ulusal düzenlerin dışında hareket etmeye başlayan insanların yeni ülkelerinde eşit yurttaş olarak kabulü veya dışlamasını içeren bir süreç olarak tanımlanıyor. Avrupa’nın neo-ırkçılığını besleyen şey, bir ırkın veya kültürün diğerine göre genetik, ahlaki ve entelektüel üstünlüğünden ziyade, kültürel farklılıkların bir arada yaşarken yarattığı düşünülen uyumsuzluk. Neo-ırkçılık kavramı ilk kez 1980’lerde İngiltere’de kullanılmış ve o dönemde göçmenlerle beraber yaşanan sosyal krizlere atıfla, İngiliz yaşam tarzına yönelen tehlikelere dikkat çekilmiş.
Bugün İngiltere’de, Fransa’da, Norveç’te, Danimarka’da, Hollanda’da, Avusturya’da iktidarda veya muhalefette olan partilerin dillerinden düşürmedikleri ve buralarda yaşayan, çalışan, yerleşen “yabancıları” ötekileştirmelerine neden olan şeylerden biri de bu kültürel ırkçılık. Avrupa’daki göçmenler, kendi kültürel farklılıklarının ve yaşam tarzlarının (mesela Müslüman kadınların başlarını örtmesi gibi) siyaset ve medya dilinde nefret objesi haline getirilmesinden şikayetçi. O ülkenin gerçek sahibi olduklarını iddia eden “yerliler” ise, “yabancıların” kendi kültürlerini ve yaşam tarzlarını kamusal alanda aşırı vurguladıklarını ve bunun da bir tür tersine neo-ırkçılık olduğunu iddia ediyorlar. Kültürel farklılıkların bir arada ve bazen baskın simgelerle kamusal alanda yer alması Avrupa’da kol gezen nefret söylemine ve nefret suçlarına da zemin hazırlıyor.
Bugün ulusal, kültürel değerlere ve/veya “yerlilerin” üstünlüğüne vurgu yaparak neo-ırkçı, neo-milliyetçi söylemle politik gündem oluşturan partilere örnek olarak Avusturya’daki Özgürlük Partisi, Danimarka’daki Danimarka Halk Partisi, Norveç’teki Terakki Partisi gösteriliyor.  
Varşova’daki “Politik dilde nefret faktörü” toplantısında, Avrupa çapında giderek görünür hale gelen kültürel farklılıkların siyaset ve medya dilinde nefret söylemine kurban edilmemesi için alınacak önlemler konuşuldu. Kısaca aktaracağım şu öneriler getirildi:
- Avrupa çapında kültürel farklar üzerinden neo-ırkçı, nefret söylemi, aktif olarak gayrımeşru kılınma

lı. Ekonomik krizi “yabancıların” üzerine yıkan popülist ve aşırı uçlardaki hareketler cezalandırılmalı.
- Avrupa çapında nefret söylemi ve neo-ırkçılıkla mücadele için sivil toplum, siyasi aktörler, popüler figürlerin içinde yer alacağı bir eğitim seferberliği başlatılmalı ve ders kitapları yeniden yazılmalı.
- Nefret söylemi kurbanları özenle dinlenmeli ve rapor tutulmalı.
- Irkçılık ve yabancı düşmanlığının ceza gerektiren bir suç olması sağlanmalı.   
- Akademisyenler ve düşünce kuruluşları bir araya gelerek nefret söylemi konusunda kanıt içeren araştırmalar ve analizler üretmeli.  
- Toplumda ayrımcılık, nefret söylemi ve dışlamayı reddeden, kapsayıcı ve eşitlikçi kampanyalar yürütülmeli. (Avrupa Konseyinin gençler için desteklediği “No Hate Speech/Nefret Söylemine Hayır” kampanyası buna örnek olarak verilebilir: www.nohatespeechmovement.org)
- İnternet üzerinden yayılan nefret söyleminin risklerine karşı internet okur-yazarlığı geliştirilmeli.
- İnsan hakları savunusu yapan genç aktivistlerin Avrupa çapında seferberliği ve örgütlenmesi sağlanmalı.
- Nefret söylemiyle mücadelede Avrupa politikaları süreci ve nefret söyleminin tanımı konusunda konsensüs desteklemeli.
- Avrupa çapında nefret söylemi haritası oluşturmalı ve mücadele için araçlar geliştirmeli.  
Türkiye’de de uzun zamandır sivil toplum kuruluşları, avukatlar, akademisyenler ve farklı kampanya yürütücüleri bu konularda değerli çalışmalar yapıyorlar. Ben Varşova toplantılarını izlerken Türkiye’de sivil tolum kuruluşlarının nefret söylemiyle mücadelede ciddi yol katetmiş olduklarını fark ettim. Irkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik, homofobi ve yabancı düşmanlığı konusunda gerçekten izleme, raporlama, arşivleme ve dikkat çekme konularında Hrant Dink Vakfı da, İnsan Hakları Derneği de, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De! Girişimi de çok önemli çalışmalar ortaya koydu. Bundan sonra da belki kültürel ırkçılık ve yaşam tarzı ırkçılığı konularında da çalışmalar yapılabilir diye düşünüyorum. Çünkü, yaşam tarzı üzerinden nefret söylemi üretmek Türkiye’nin de yakıcı konularından birisi.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa