İnsanı domuzlaştıran tanrıça
Fotoğraf: Envato
Troya savaşına katılan ve hep aklını kullanmasıyla ünlü Yunanlı kent krallarından Odisseus, yirmi yıl sonra yuvasına dönebildi. Haliyle yaşadığı o olağaüstü serüvenleri anlatıyordu karısı kraliçe Penelopeya’ya. Penelopeya arada heyecandan kocasının ellerini sıkıyor, bir yandan da anlattıklarını dinliyordu can kulağıyla..
TANRIÇA KİRKE KONUSUNDA BİR ŞEYLER DUYMUŞTUM...
Kral Odisseus; “Denizler tanrısı eli yabalı Poseydon, denizlerde hep aklımı kullanarak yol aldığım için bana çok kızıyordu,” diye yeniden söze başladı. “O yüzden sık sık gemilerimizin üstüne üstüne azgın fırtınalar salıyordu... Bir keresinde tanrıça Kirke’nin ünlü adasına sığındım yoldaşlarımla. Tabii onun hakkında birtakım duyduklarım vardı... Sahile çıkar çıkmaz, arkadaşlarımı yirmişer kişilik iki takıma ayırdım hemen. Takımın biri gemiyi bekleyecek, ötekisi de Kirke’nin hep duman tüten konağına gidecekti. Aramızda çektiğimiz kuraya göre benim takım, gemiyi bekleyecekti... Ne var ki Kirke’nin konağına gidecek arkadaşlarımın iki gözü iki çeşmeydi; sanki başlarına gelecekleri duyumsamış gibiydiler!.”
Burada biraz düşünüp soluklandıktan sonra; “Her neyse” diye yeniden anlatmaya başladı Odisseus.“Ağlaya ağlaya da olsa, tanrıça Kirke’nin konağına ulaştı arkadaşlarım. Tabii bundan sonraki söyleyeceklerimi onların anlattıklarına göre sana aktarıyorum..
TANRIÇA ONLARI UYUŞTURDU...
Arkadaşlarım Kirke’nin konağına ulaşınca, bir de ne görsünler? Cilalı taşlardan yapılmış bu konağın ağaçlık avlusu; arslan, kaplan, pars, yaban domuzu türünden yırtıcı hayvanlarla kaynaşıyordu. Ne var ki hiçbiri saldırmadı arkadaşlarıma. Tam tersine, hepsi de kuyruklarını sallaya sallaya, uysal uysal onlara sokulmaya çalıştılar. Tıpkı eğitilmiş ev köpekleri gibi... Çünkü tanrıça Kirke, kucaklarına düşen yabancılara yaltaklanan uysal yaratıklara dönüştürmüştü onları... Bir ara arkadaşlarım, insanı kendinden alıp götüren ve konağın içinde durmadan tezgâh dokuyan tanrıça Kirke’nin ezgisine kulak kesildiler. Sonra da duydukları ezginin ve kendilerine yaltaklanan kurtların, aslanların etkisiyle, hemen avluya girdiler. İçeride kumaş dokuyan güzel sesli tanrıçaya seslendiler. Tanrıça bütün sevecenliğiyle avluya çıkıp onları odasına buyur etti... Yalnızca yoldaşlarımdan Eurilokhos, tanrıçanın bu konuksever davranışından huylandı... İçeri girmeyip avluda kaldı. Tanrıça Kirke arkadaşlarımı iskemlelere oturttu bütün sevecenliğiyle. Sonra da peynir, sarı bal ve arpa ununu ezdi; özel şarabıyla karıştırıp iyice kardı... Arkadaşlarıma binbir cilveyle taslar dolusu sundu bu sıvı karışımdan...
ARTIK GERÇEK KİMLİKLERİNİ UNUTTULAR
Tanrıç Kirke; baba toprağını ve yıllar önce orada bıraktıkları sevgililerini unutsunlar, artık isyan reflekslerini kullanamasınlar ve bütün buyruklarıma hemen boyun eğsinler diye hazırlamıştı bu özel karışımı. Onlar da zaten daha ilk tası içer içmez, önemli olan neleri varsa hepsini unutuverdiler!. Sonra da büyülü değneğiyle her birine dokunmaya başladı tanrıça Kirke. Her dokunduğu arkadaşım, hemen kıllanıp dört ayaklı birer domuza dönüşüverdiler!. Akılları, duyguları aynen kalsa da, durumlarına ağlayıp sızlansalar da, artık domuzlaşmışlardı!... Tanrıça Kirke onları hemen avludaki domuz ağılına doldurdu değneğiyle kovalayaraktan... Önlerine kayın kozalağı, palamut, kızılcık yemişleri attı yesinler diye... Tanrıça Kirke, artık domuzlaştırıp insani reflekslerini körelttiği yoldaşlarımı o özel adasında gönlünce çalıştırıp kullanacaktı!
Tanrıça Kirke’nin tuzağına düşmeyen, ama arkadaşlarının o ürkünç halini gören Euriholos da, apar topar kaçıp geldi bizim yanımıza... Ama bir türlü sözcükleri bir araya getiremiyordu üzüntüsünden. Ha bire hıçkırıyordu. Neyse sonunda durumu anlattı... Ben de hemen kılıcımı, kalkanımı kuşandım... Doğruca tanrıça Kirke’nin konağına gidecektim. Arkadaşlar gelmek istemedi. Ama benim de Kirke’nin yanına gitmemi istemediler... ‘Hemen gemiye atlayıp kaçalım buralardan’ diyordu hepsi de.... Tabii onları dinlemedim. Dere tepe demeden Kirke’nin konağına doğru yollandım.
TANRI HERMES’İ DE DİNLEMEDİM!
Konağa epeyce yaklaşmıştım ki önüme birden tanrı Hermes çıktı... Onu o altın değneğinden ve ayağındaki uçan sandallarından tanıdım. Bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlı kılığındaydı.... ‘Nereye böyle, arkadaş’ dedi bana. ‘Kirke’nin yanına mı gidiyorsun yoksa? Arkadaşlarının hepsini domuza dönüştürüp bir ağıla kapattı o. Onları kurtarmaya kalkarsan, seni de domuzlaştırıp oraya kapatır!. Sana dostça söylemiş olayım...’ Sonra da ellerimden tutup beni fikrimden caydırmaya çalıştı...”
Biraz soluklandı Odisseus. Ve tanrı Hermes’i anımsayıp gülümsedi... “Ama,” diye başladı yeniden.“Hermes’i dinleseydim, arkadaşlarımı orada bırakıp gitmem gerekiyordu. Bunu nasıl yapabilirdim ki! Kirke’nin sarayına gidecek, onun sırrını çözecektim... Tıpkı tanrı Poseydon’un da dayatmalarını dinlemeyip onun sırlarını çözdüğüm, oyununu bozduğum gibi! Çünkü yaşadığım ve bir kral olarak buyruğumdaki askerlere yaşattığım o kirli savaş beni değiştirmişti... Artık yalnız ben değil, tanrıçanın bir uyuşturucuyla domuzlaştırdığı yodaşlarımın da bu yazgılarından kurtulmaları için akıllarını kullanmalaı gerekiyordu... ”
Odisseus susup dışarıya baktı. Pencerenin ötelerinde, şafak tanrıçası Eos; yeri göğü ve de denizi maviye, yeşile, safran sarısına boyamaya başlamıştı...
- Çocuğun kalemi 07 Nisan 2024 03:56
- Gagasındaki bir şiirle 31 Mart 2024 04:00
- Çeker gider yıldızlar 21 Ocak 2024 05:30
- Macar Ozan Illyes’ten bir şiir 29 Ekim 2023 03:08
- Bülbülün olsun şiir 03 Eylül 2023 03:30
- Adonis tıklatır camları 09 Temmuz 2023 03:34
- Kuşlar ve Mozart 21 Mayıs 2023 04:00
- Boyadığımız gökyüzü 12 Mart 2023 03:40
- Bunca güzel olmazdı 15 Ocak 2023 03:04
- Her sabah boyar dünyamızı 27 Kasım 2022 03:21
- Köpek ve hırsız 09 Ekim 2022 03:30
- Kurt ve turna 07 Ağustos 2022 02:55