29 Eylül 2013

El Kaide ve demokratikleşme

Başbakan Erdoğan, Kenya’nın başkenti Nairobi’de el Kaide’nin yaptığı terörist saldırıyı şiddetle kınıyormuş. Gelin görün ki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’a giden Cumhurbaşkanı Gül’ün en çok muhatap olduğu soru da Türkiye’nin Suriye’de el Kaide’ye verdiği destek olmuş. İki yıldır el Nusra’ya her türlü desteği verirken, Kenya’daki el Şebab’ı terörist ilan edersen, o zaman sorarlar adama: “Kenya’daki el Kaide teröristse, Suriye’deki ne oluyor” diye. Bugün BM Genel Kuruluna katılan bütün ülkelerin temsilcilerine gidin ve Suriye’de el Kaide’yi destekleyen bir ülke ismi sorun. Verilecek cevap ne Suudi Arabistan,  ne Katar, ne Ürdün, ne de Mısır olacak. Çünkü artık akla ilk gelen ülke, Türkiye’dir.
İsmet Berkan’dan öğrendiğimize göre, Cumhurbaşkanı Gül, New York’ta el Kaide ile ilgili sorulara nasıl cevap verileceğini uçakta Dışişleri Bakanı Davutoğlu’dan dinlemiş. Davutoğlu, Suriye’de sürdürdükleri politikaya meşruluk sağlamak için hep aynı hikayeyi anlatıyor: “Suriye’de yüz bin kişi ölmüş. Türkiye bu zulme sessiz kalamazmış...” Evet Suriye’deki çatışmalarda yüz bin insan öldü ve milyonlarca insan evinden yurdundan edildi. Ama Davutoğlu’nun söylemi, Türkiye’nin desteklediği terörist grupların bu tablonun oluşmasında en az Esad rejimi kadar payı olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye yöneliktir. Suriye’den Türkiye’ye kaçanları dinleyin, olmadı bu çetecilerin İnternet’e kendi yükledikleri videoları seyredin. Zulüm ve vahşetten başka bir şey göremeyeceksiniz. Bosna’da Sırpların Müslüman kadınlara tecavüz etmesini her fırsatta hatırlatanlar, din adına savaştığını söyleyen bu çetecilerin kadınlara yaptıklarına neden sessiz kalıyorlar?
Ortada tek bir gerçek var: Türkiye, Rojava’da Kürtlere ve Halep-Laskiye’de Esad rejimine karşı el Kaide çetelerini destekliyor.
İşte bu Türkiye’de yine Başbakan Erdoğan’dan duyduğumuza göre “sessiz devrim” oluyormuş. Bugün temel atma törenleri gibi şatafatlı bir törenle açıklanacak paket ile demokrasi sorunu hallediliyormuş. Kürtler anayasal eşitliğe kavuşup ana dillerinde eğitim görebilecek, Diyanet kaldırılarak inanç özgürlüğü güvenceye alınacak, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılarak siyasi tutsaklar özgürlüklerine kavuşabilecek, seçim barajı kaldırılarak bütün siyasi partilere eşit olanaklar sağlanacak… mı acaba?
AKP’ye muhalif bütün toplumsal kesimlere karşı her gün yeni bir operasyon haberiyle uyanıyorsak, hak talepli her eyleme polisin panzerli, tazyikli su ve biber gazlı müdahalesi artık vaka-ı adiyeden olmuşsa, grevler hükümet tarafından yasaklanıp sendikalaşan işçi kapının önüne konuyorsa, Kürt’ün Rojava’da bile statü sahibi olması “tehdit” olarak görülüp bunu engellemek için el Kaide çetelerinden medet umuluyorsa, Suriye’de ülkedeki Alevileri bile “düşman” görecek kadar mezhepçi bir politika izleniyorsa ve açılacak paket bu sorunların hiç birini ortadan kaldırmıyorsa demokrasi gelmiş neyimize!
Uzun lafın kısası, ülkedeki hiçbir ciddi meseleye çözüm olmayan bir pakete “demokratikleşme paketi” diyerek demokrasi olmuyor. Bu paket, yapılacak makyaj ile artık AKP’yi savunamaz hale gelen liberallerin bir kısmının yeniden AKP saflarına katılması, kamuda türban yasağının kaldırılması ile kendi tabanına mesaj verilmesi ve yapılacak bir iki düzenleme ile Kürtleri idare etme hesabına dayanıyor. Yani AKP bu paket ile demokrasi getirmenin değil; özellikle haziran direnişinden sonra ve Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir adım atmaması nedeniyle yaşadığı sıkışıklığı azaltarak kendini kurtarmanın; biraz nefes alıp zaman kazanmanın hesabını yapıyor.
 Koltuğunuzun altında el Kaide durdukça kendinize hangi makyajı yaparsanız yapın, bu fotoğrafın adı demokratikleşme olmuyor.

Evrensel'i Takip Et