01 Ekim 2013 08:46

AKP'nin demokrasi anlayışının belgesidir

AKP\'nin demokrasi anlayışının belgesidir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Haftalardır, büyük bir gizlilik içinde hazırlandığı belirtilen; ”Herkesin şaşıracağı sürprizler”, "Görülmemiş bir demokratikleşme hamlesi”, “Sessiz devrim mahiyetinde bir paket!”,… gibi kışkırtıcı nitelemelerle propaganda edilen AKP Hükümetinin “demokratikleşme paketi”nin bir “kurusıkı”dan ibaret olduğu anlaşıldı. Başbakan, dün büyük bir gösteri olarak düzenlenen, gazete ve TV‘lerin yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcilerinin aşağılandığı, adeta birer “alkışçı” olarak kullanıldığı basın toplantısında bu paketin hazırlanmasında katkı yapan kurumları açıklarken, koordinatör olarak Kamu Güvenliği Müsteşarlığını işaret ederek, paketin hazırlanmasına hangi kaygıların yön verdiğini de açıklamış oldu. Bu kaygıların “güvenlik” ve AKP’nin, “Türkiye demokratikleşirse ben muhafazakar toplumu nasıl kurarım?​” kaygısı olduğu anlaşılmaktadır.

ÖNCEKİ PAKETLERDEN BİLE BOŞ BİR PAKET

Başbakan paketin içinin boş olmadığına kendini ikna edememiş olmalı ki, bu paketin bir son değil “sürecin bu aşamasında ülkenin ihtiyacı” olduğunu, zamanı gelince başka paketlerin de çıkarılacağını söylemek zorunda kaldı. Üstelik bu “gerekçeyi” söylediklerine inandırıcılık kazandırmak için yeniden yeniden tekrarladı.

ÜÇ ÖNEMLİ ALANDA DÜZENLEME İHTİYACI

Elbette demokrasinin gelişmesine dair düzenlemeler her zaman yeniden yeniden yapılabilir. Burada bunun belirleyeni de “toplumun ihtiyaçları”dır. Ancak, bugün Türkiye toplumunun ihtiyacıyla büyük bir demokratikleşme hamlesi olarak propaganda edilen paketin içeriği karşıtlığında Başbakan’ın dayandığı “İhtiyaç duyulduğunda yenileri yapılır” tezini de çökertmektedir.

Çünkü bu paketin Türkiye toplumunun bugün geldiği aşamayla ve demokratikleşmenin ilerlemesi için yapılması gereken düzenlemelerle bir alakası yoktur. Çünkü bugün, Türkiye’deki son çeyrek yüzyıldır süren mücadeleyi izleyenler hemfikirdir ki, Türkiye toplumunun demokratikleşmesi için üç önemli alanda ciddi düzenlemelere ihtiyaç vardır:
1- Kürt sorununun çözülmesi için yapılması gereken “yol temizliğine ilişkin, ana dilinde eğitim hakkından KCK tutuklularının serbest bırakılması ve KCK üye yöneticilerinin legal siyasete dönüşlerinin sağlanmasının önünün açılmasına ilişkin düzenlemeler.
2- Alevilerin inanç özgürlüğünü de kapsayan, cemevlerinin ibadethane kabul edilmesi ve devletin elini dinden,  dini de devletten çekmesi, … gerçek bir laisizm yoluna girilebilmesi için gerekli düzenlemeler.
3- Basın ve halkın haber alma özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasından Terörle Mücadele Yasası’nın ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına, Toplu Gösteri ve Yürüyüşler Yasası’nın yeniden düzenlenmesinden seçim barajının kaldırılmasına, azınlıkların haklarından, emekçilerin örgütlenme ve mücadelelerinin (Grev hakkının ve TİS hakkının kullanılmasının, sendikalaşmanın) önündeki engellerin kaldırılması,… bireysel kolektif özgürlükler alanının genişletilmesidir. Çünkü bugün ülkenin ilerlemesinin önünü tıkayan ve toplumda gerilimlere yol açan asıl sorunlar bunlardır.

Dolayısıyla bugün bu üç sorunda adım atmadan yapılacak düzenlemelerin demokratikleşme adına bir kıymeti olmaz. Olamıyor da.

‘YETMEZ AMA EVET’ÇİLERE YEM!

Nitekim dün Erdoğan’ın açıkladığı pakette elbette ki böyle düzenlemelerin yapımlısının “iyi” olacağını söyleyeceğimiz; X, Q, W harflerinin kullanımının serbestleşmesi, köylerin yer isimlerinin değiştirilmesi ve halka bu konuda söz hakkının tanınması, kamu emekçilerine siyasi partilere girme hakkının tanıması,… gibi düzenlemeler de vardır. Ama bu düzenlemeler zaten her zaman, bir kararnameyle bile yapılabilecek ve çoğu da Başbakan’ın da söylediği, “yasaklığının” pratikte bir öneminin kalmadığı haklarla ilgilidir.

Bu yüzden de Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinin böyle bir aşamasında böyle büyük iddialarla çıkarılan bir “demokratikleşme paketi”nden çıka çıka, olumlu anlamda böyle düzenlemelerin çıkması, Hükümetin halklara “Şimdilik alın bunlarla idare edin!” demesi kabul edilemezdir. Ve bu da ister istemez bu tür maddelerin de pakette yer almasının; sadece bir rüşvet değil ama örneğin paketteki Seçim Yasası değişikliği, kamuda türban serbestisi gibi demokratikleşmeyle bir ilgisi olmayan, hatta dünkünden bile kötü düzenlemelere destek sağlamak, “Yetmez ama evet!”çi takımına yem vermek için yapılmış olduğu fikrini güçlendirmektedir.

MAKSAT BARAJI VE SEÇİMİ KURTARMAK!

Başbakan’ın anlatımından da anlaşılıyor ki, bu “paket”in merkezi almacı seçimi kurtarmaktır. Bu yüzden de bu paketi demokrasi paketi olarak yutturarak, ayrımı “Demokratikleşmeye karşı olanlar ve taraf olanlar” arasında yaparak kendisine karşı olanları bölmeyi amaçlamaktadır. Burada da Seçim Yasası değişikliğini ikinci bir tuzak olarak kullanmak istemektedir. Burada Seçim Yasası’nın değiştirilmesinin her çevrenin istediği gerekçesine dayanmaktadır. Evet, her çevre seçim yasasını eleştiriyor ama antidemokratik olduğu, çok oy alan partilere büyük avantajlar tanıdığı (adil olmadığı) için eleştiriyor. “Paketin” mevcut Seçim Yasası’na alternatif olarak öne sürdüğü “dar bölge” ve “daraltılmış bölge” sistemi ise sonuçları itibarıyla şimdikinden bile beter adaletsizlik örneği olan sistemler. Bu sistemlere destek sağlamak için de “Hazineden partilere yapılan seçim yardımının yüzde üç oy alan partilere kadar yayılması! Yani açıkça parayla rüşvet verilme de ihmal edilmiyor pakette! Ancak bu yeni önerilerin kabul görmeyeceği, çünkü paketin “Kırk katır mı kırk satır mı”dan bile beter bir denklem kurduğu dikkate alındığında Hükümetin en azından mevcut yüzde 10 barajıyla seçime gitmeyi amaçladığını söylemek yanlış olmayacaktır.  

ALEVİLER, KÜRTLER VE EMEKÇİLER PAKETTE YOK!

Başbakan ilginç biçimde bıktırıcı uzunluktaki konuşmasında ne Kürtler ve Kürtlerin taleplerinden ne de Aleviler ve onların sorunlarından hiç söz etmedi. Kürtçeden söz edecekse ”Türkçe dışındaki diller”den söz ederek, Alevilerin talepleri söz konusu olduğunda herkesin inandığı gibi yaşamasına bir engel olmadığı genellemesiyle geçiştirdi. Böylece Başbakan devasa sorunları, “cemaatler” ve “etnik çevrelerin” kendi sorunlarına indirgeyerek işin içinden çıktı. Özellikle de Alevilere cemevleriyle ilgili “Vakıf” üstünden bir taviz tanımaya dair (Günlerdir bu konuda yazılıp çizildi) yapılan spekülasyonların da sadece boş laftan ibaret olduğunu gösterdi. Alevilerle ilgili tek düzenlemenin Kırşehir’deki üniversitenin adının Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi olması olduğu anlaşılmaktadır. O da İstanbul’un üçüncü köprüsüne Yavuz Sultan Selim adı verilmesine gösterilen tepkiye karşılık! İşçi ve emekçilerin örgütlenme ve mücadelelerinin serbestçe geliştirmesine ilişkin özgürlüklerle ilgili ise pakette, memurların siyasi partilere üye olma hakkı dışında, herhangi bir düzenlemenin olmaması da ayrıca çok dikkat çekicidir.

DEMOKRASİNİN DEĞİL MUHAFAZAKARLIĞIN BELGESİ

Evet bu “sessiz devrim” öylesine gürültülü bir biçimde kamuoyuna sunuldu ki, ortaya çıkanın ne olduğu anlaşıldığında çıkarılan gürültünün tamamen “kurusıkı” olduğu görüldü. Çünkü bu paket önceki paketlerden bile kötü bir pakettir. Esas olarak da Türkiye’nin demokratikleşmesini ileri götüren değil geriye çeken türbanla, eğitim kurumlarına ibadet yerleri açmakla, Türkçe dışındaki dillerin öğretimini ve eğitimini özel okullara devretmekle demokrasiyi değil muhafazakarlığı yaygınlaştırmayı amaçlayan bir paket olarak tarihe geçecektir. AKP’nin demokrasiden ne anladığının anlaşılması bakımından da bir tarihsel belge mahiyetinde bir metin olmuştur bu paket! Ötesini önümüzdeki günlerde daha bir hayli tartışacağız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa