Patriotların önleyemediği: Sıtma ve kızamık
O adı ilk tıp fakültesinde duymuştum. Tınısı yine ilk kez duyduğumuz başka coğrafyaların hastalığı Tsusugamuşi Ateşi kadar etkileyici ve bir o kadar da uzaktı. “Çemişgezek”. Henüz “Benim güzel ve yalnız ülkem” Cannes ödül töreninde dile gelmemişti. Yılmaz Güney filmleri yasaklıydı, “Hakkâri’de Bir Mevsim” ise henüz çekilmemişti.
Tıbbın ilk üç yılında yani temel bilimler derslerinde Çemişkezek’te hekim olabilmek üzerinden vurgu belirgindi. Sonrası malum klinik dersler yani ilaç sektörü ve tıbbi teknoloji ile haşır neşir branşlar. Yetişme tarzı ile ülkenin her hastanesinde yan dal uzmanlık alanları var sanan tüketim tıbbının kodları ile yetiştirilmiş bir 12 Eylül nesli. İyi ki klinik öncesi hocaları vardı eğitimin ilk yıllarında.
1402’lik hocaların üniversiteden uzaklaştırıldığı o kurak üniversitelerden Ege Tıp Fakültesinin mikrobiyoloji dersinde Hakkı Bilgehan Hoca’nın “kolera” vurgusunu unutmuyorum. Hakkâri’de bir hekim kolera tanısı koyar, başına gelmedik kalmaz. Koca koca hocalar hekimin bilgisizliğine karar verip tanıyı iptal etmekle kalmaz, hekimi 3 ay eğitime Ankara’ya çekerler. 12 Eylül faşizminde kolera tanısı koymak öyle kolay mı? Bu ahvalde hocamız o genç hekimi saygı ile anıyordu, ne güzel!
Bu yaklaşım hiç yabancısı olmadığımız bir durum, öyle değil mi? Misal bu kez doksanlarda bir başka kolera salgınında dönemin müstesna Sağlık Bakanı çıkıp şu veciz sözü beyan etmişti. “Ülke turizmini baltalamak istiyorlar. Ülkemizde kolera olmayıp Eltor vardır.”
Bilmeyene bilgi olsun diyecek olursak Eltor koleranın bir tipidir o kadar.
Çernobil nükleer felaketi ardından radyasyonlu çay başlığı ise literatüre Kenan Evren, Turgut Özal ve Bakan Aral adı ile geçmişti. Hatırlayacak olursak Aral: “Biraz radyasyon iyidir.”
Özal: “Radyoaktif çay daha lezzetlidir”, Kenan Evren “İçmekte zarar yok, kuru kuru çay yenince zararlı” veciz sözleri ile kolera günlerinin devlet refleksini radyasyona tercüme etmiş oldular. Ve geldik bu güne. Konumuz sıtma ve kızamık. Kızamık bahsinde 2013 yılının rekoru ne yazık ki ülkemize ait. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre bu yılın ilk dokuz ayında dünyada üçüncü sıraya yerleşmekle kalmayıp Avrupa’da en çok kızamık görülen ülke olduk. Basından da izlenebileceği üzere Sağlık Bakanlığı gerçeği adeta inkâr ediyor. Üstelik okullar açıldı ve aşısız çocuklar ne yazık ki tam olarak kayıt altında değil. Ve övgücü medya taşı Suriye’den gelen çocuklara atıyorlar.
Savaş bir kez daha çocukları ve yoksulları vuracağa benziyor. Dünyanın “kimyasal silahla” kıyıma odaklandığı bir zaman diliminde her savaşın aynı zamanda birer biyolojik silaha evrildiği gerçeğini muktedirler halkların bilincinden ötede tutmaya çalışıyorlar. Suriye’de savaşın kışkırtıcıları uzamış çatışma ortamlarında ihmal edilen aşılama vb. koruyucu sağlık hizmetleri ardından yaşanacak bulaşıcı hastalık salgınlarının tüm dünya için salgın odağı olabileceği gerçeğini hiç taşımadılar Suriye başlıklı toplantılara.
Ve geldik bugüne. Sıtma ve kızamık kol geziyor ülkemizde. Hekim meslek örgütü TTB uzun zamandır bu başlıkta bakanlığı uyarıyor ama nafile. Mart ayında TTB “21. yüzyılda ülkemizde kızamık ağıdı devam ediyor, Sağlık Bakanlığı kızamık salgınını saklamaktan vazgeçmelidir” başlıklı basın açıklamasını Sağlık Bakanlığı önünde yaparken bakanlık duvarına Dr. ve Şair Ceyhun Atıf Kansu’nun “Kızamuk Ağıdı” şiirini asmışlardı hekimler.
TTB’nin uyarıları bununla sınırlı değildi elbet. Şubat 2013’te “kızamıkla baş etmek için kamusal bir sağlık hizmeti gerekir” basın açıklaması ve yakın zamanda basına yansıyan son açıklaması akla gelenler. Hekim Şair C. A. Kansu’nun “Kızamuk Ağıdı” adlı uzun şiirinden bir kısmını birlikte hatırlayalım şimdi de:
“Ben gördüm bu köyü,
damların altında çocukları kızamık döküyor,
gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,
gelincikler arasından öyle masum bakıyor.
Habersiz hepsi kızamıktan ve ölümden,
kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
ve düşmüş bir gül oluyorlar birden,
bebekler ölüveriyorlar, ölümden habersiz”
Nato Patriot füzesavarları yerleştirdi ülkemize. Ama nafile! Hiçbir füzesavar önleyemiyor kızamık, sıtma ve cümle mikropların sınır ötesi yayılımını. Ve çelik bir kez daha mikroba yeniliyor.
Kızamıktan ölmüş bir kardeşin adını taşıyan bir hekim olarak bu yazıyı yazmak kolay olamadı.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et