Gerçekten güvenli bir gelecek için
Fotoğraf: Envato
Eritre, Suriye ve Somali’den kopup, Avrupa’ya yeni bir gelecek kurmak amacımla gelmeye çalışan 350 dolayında göçmenin İtalya kıyılarda boğulması, kapitalizmin insanlığı nasıl bir yoksulluk, açlık, işsizlik ve geleceksizlik burgacına çektiğini gösterdi. Çünkü, bu büyük facia bir rastlantı değil; ne ilk ne de son facia; büyük övgülerle kurulan ve krizinin yükü sürekli olarak işçi sınıfına ve dünyanın yoksul haklarına yıkılan kapitalist dünya sisteminin meyvesi. İtalya Hükümeti, Avrupa’nın öteki ülkelerini eleştiriyor, facianın İtalya kıyılarında olmasının sorumluluğundan kurtulmaya çalıyor. İtalya İçişleri Bakanı, Angelino Alfano; ‘‘Bu bir İtalyan trajedisi değil, Avrupa’nın trajedisidir. Lampedusa Adası’nı İtalya’nın değil, Avrupa’nın sınırı olarak düşünmek gerekir.’’ derken İtalya’da da bir günlük yas ilan edildiğini açıkladı. Ama öteki kapitalist ülkeler sanki böyle bir olay olmamış gibi davranıyorlar. Konuştuklarında ise zaten “Nasıl olur da bu mültecilerin Avrupa’ya, Amerika’ya varmalarını engelleriz” diye konuşuyorlar. Bu yılın başından beri 30 bin dolayında Afrikalı göçmenin Avrupa’ya giriş yeri olan İtalya, haritada bile açıkça görünüyor ki, Avrupa’nın Afrika’ya doğru en fazla uzanmış ucudur ve bu yüzden Afrika’dan Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenler için en kestirme ulaşım merkezidir. Bu yüzden de ortaya çıkan trajik durum sadece İtalya’nın değil Avrupa’nın trajedisidir. Ama bu ifade sadece gerçeğin yarısını ifade etmektedir. Çünkü Lampedusa Adası göçmenlerin gözünde sadece Avrupa’nın da değil kapitalist, emperyalist dünyanın, bütün dünyayı yağmalayarak ve işçi sınıfını aşırı sömürerek oluşturulan “refah” dünyasına da sınırdır. Bu yüzden Akdeniz’de sıkça sahnelenen bu trajedi, her kıtadan, kendi topraklarında güvenli bir gelecek kurma umudunu yitiren halkların deniz facialarının kurbanı olduğu bir trajedidir. Ki, son 20 yılda 20 bin dolayında göçmenin Akdeniz’in sularında kaybolması da bu trajedinin büyüklüğünün göstergesidir. Bu tür facialara Türkiye de yabancı değildir. Çünkü Afrika eğer kapitalist Avrupa’nın Afrika’ya en yakın ucuysa, Türkiye de Avrupa’nın Asya’ya en yakın ucu olan Yunanistan’a en kısa geçiş yoludur. Pakistan, Afganistan, İran, Irak, Suriye,… gibi ülkelerden yola çıkan göçmenlerin Avrupa’nın doğu ucundan girmek için Yunanistan’a geçerken Ege’de boğulmalarına sıkça tanık oluyoruz. Türkiye Hükümetinin de bugüne kadarki tutumu, tıpkı İtalya Hükümeti gibi, soruna getirdiği çözüm, “Nasıl olur da göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmasını engellerim”i geçmemektedir. Dahası Türkiye Hükümeti ve öteki yetkilileri, İtalya açığında sulara gömülen Suriyeli, Eritreli 350 kişinin kurban olması karşısında protokol icabı bir tepki bile göstermedi. Doğrusu olanlara bakılırsa; “İslam’ın kurtarıcısı” bayrağını sallamak için her vesileyi kullanan Erdoğan ve Hükümeti, bu sefer Akdeniz’de boğulan 350 dolayındaki insanın büyük bir facianın kurbanları olması karşısında, olayın üstünden iki gün geçmiş olmasına rağmen sesiz kaldı. Ama çelişkinin kimi nedenlerini sıralayabiliriz. Çünkü ya Türkiye’nin Hükümeti faciada yaşamını yitirenleri yeterince Müslüman bulmuyor, ya da böyle bir tutumun kapitalist sistemin insanlık dışı; soyguncu, yağmacı ve sömürücü karakterine de bir eleştiri, bir karşı çıkış olacağını düşünerek tepki göstermekten imtina ediyor. Ya da hepsi birden! Örgütsüz yoksul ülke halkları, bireysel kurtuluş yolları arıyorlar ama o yollar tuzaklarla dolu. Ellerindeki son birikimleri de zamane korsanlarına kaptırarak, derin denizlerde kaybolmak, en iyimser hesapla da sistemin ucuz işçi ordusuna en alttan katılmaktır! Ama her ikisi de insanlığın kurtuluşu değil, kapitalist kölelik sisteminin devamına kan vermek anlamına geliyor. Halklar kendi kaderlerine sahip çıkarak işçi sınıfı ve emekçileri emperyalist talana ve kapitalist sömürüye karşı ortak bir mücadele gösterdikleri ölçüde kendileri için gerçek güvenli bir gelecek kurma imkanını da kazanacaklardır. Yoksa daha çok “göçmen faciası” kaçınılmazdır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00