Seferberlik celbi çıkarsa diye!
1 Ekim’de çalışmaya başlayan TBMM’nin ilk icraatı, Türkiye’nin Suriye’ye askeri birlikler göndermek üzere Hükümete yetki veren fezlekenin yenilenmesi oldu. Evet, herkes biliyor ki, Türkiye halkının yüzde 79’u, Suriye’ye Türkiye’nin askeri müdahalesine karşı. AKP’ye oy veren seçmenlerin de yüzde 60’a yakını Suriye’ye askeri müdahaleye karşı çıkıyor. Ama milletin iradesini temsil iddiasıyla TBMM’de oturan milletvekillerinin büyük çoğunluğu (AKP ve MHP’li vekiller), halkın ne istediğini umursamayarak, Suriye’ye asker göndermek üzere Hükümete yetki veren tezkereye “Evet” dediler. Aslında Meclis gündeminde acilen görüşülmesi gereken bir tezkere daha vardı ama hazırlıkları yetişmediği için, bu “Irak’a asker göndermek üzere hükümete yetki veren tezkere”nin TBMM Genel Kuruluna gelmesi önümüzdeki haftaya kaldı. Muhtemeldir ki, “Irak tezkeresi” de “Suriye tezkeresi” gibi CHP ve BDP’li vekillerin eleştirilerine karşın, AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclisten geçecek. Burada “fezleke”, “kimyasal silahlar”, “terörist eylemler” gibi laf cambazlıkları arkasında saklanan Türkiye’nin iki komşusuna karşı askeri müdahaleleri de içeren saldırılar düzenlemek üzere Hükümetin yetki aldığı gerçeğidir. Bu durumun daha açık ifadesi ise Türkiye’nin iki komşusuyla birden “savaş hali aşamasına” gelmiş olmasıdır. Herhalde dış politikası komşularıyla askeri çatışma aşamasına gelmiş başka bir ülke yoktur. Belki İsrail böyledir ama o da başka nedenlerle komşularıyla Türkiye kadar sıcak bir çatışma halinde değildir. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin önderliğindeki Türkiye’nin dış politikası böyle bir yere savrulmuştur. Peki, böyle komşularına karşı askeri müdahaleye varan eylemlere hazırlık yaptığını dünyanın gözüne sokarak, “fezlekeler” çıkaran AKP Hükümeti, Suriye ve Irak’a kendi iradesiyle askeri bir müdahalede bulunabilir mi? Şunu hemen ve tereddütsüz söylemeliyiz ki; Hayır! Bunu en son “Suriye krizi”ndeki tutumundan biliyoruz. Suriye’ye bir askeri müdahale için bütün diplomatik kuralları ve “komşuluk hukukunu” ayaklar altına alarak Suriye’ye askeri müdahale için çırpınan, BM kararı olmadan da bunun yapılmasını savunan Türkiye, ABD “Hayır!” deyince, eli kolu bağlı bir savaş çığırtkanı durumuna düşmüştür. Irak’a ise bugüne kadar Irak Kürdistanı’na, ABD ile oluşturduğu bir konsensüs ve Irak Hükümetinin de göz yummasıyla asker sokup çıkaran, savaş uçaklarıyla Güney Kürdistan’daki PKK üslerini vuran AKP Hükümetinin bundan sonra bunu yapması da hayli zorlaşmıştır. Çünkü bugüne kadar bu tür “ihlallere” göz yuman Irak Hükümeti, bundan böyle Türkiye’nin topraklarında askeri operasyonlar yapmasına izin vermeyeceğini değişik biçimlerde ifade etmeye başlamıştır. Dolayısıyla “fezleke”ler, AKP Hükümetinin iradesiyle sınırlı kaldıkça pratikte bir kullanım değeri yoktur. Ama bu fezlekeler; ABD’nin Irak’a ve Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalesi gündeme gelip bir bölgedeki iş birlikçilerine “seferberlik celbi çıkarması” durumunda “hazır olunduğunun” gösterilmesi bakımından da Hükümet için “göreve amade” belgesi olarak son derece önemlidir. Tabii bir de halka artık verecek bir şeyi kalmamış hükümetler, şovenizmi kışkırtmak ve savaş davulları çalarak halkın bilincini karartmak için böyle şeylere ihtiyaç duyarlar. Nitekim MHP, Hükümetin Suriye politikasına her cepheden karşı olduğunu her gün açıklarken, “Suriye fezlekesi” onun ırkçı-şoven genlerinde bir karşılık bulduğu için bu fezlekeye “Evet” demiştir. Yarın “Irak fezlekesine” de aynı nedenlerle “Evet” diyecektir! Şimdi bu iki fezleke, AKP Hükümetinin Türkiye’yi “fezlekeli dış politika” köşesine sıkıştırdığının belgesidir. Diğer yakın ve uzak komşularla da böyle bir aşamaya gelinmemesi için bir neden görünmemektedir. Yeter ki Erdoğan-Davutoğlu ikilisi “Sorun yok, yola devam!” demeye devam etsinler!
Evrensel'i Takip Et