Cunta bile göze alamamıştı
Fotoğraf: Envato
AKP Hükümeti “demokratikleşme hamlelerinde” dur durak bilmiyor. Başbakan Erdoğan, bu “paketle demokratikleşme” icatlarının sonuncusunun da boş çıkmasına karşı savunma yaparken, “Bu son değil, gerektikçe yeni paketler, yeni düzenlemeler yapacağız” demedi mi? Zaten Hükümetin çıkardığı her “paket” attığı her adım mutlaka ki “demokratikleşmede bir adım, bir ilerleme”dir artık! Kamuda “türban”ın serbest olması bile “görülmemiş bir demokratikleşme adımı” kategorisine sokulduğuna göre, başka türlüsü olabilir mi? Hatta Başbakan’ın her sabah evden çıkıp Başbakanlığa giderken attığı adımların bile demokratikleşme doğrultusundaki adımlardan sayılması için gerçeklere gözünü kapamış şom ağızlı muhaliflerin itirazları dışında bir mani kalmamıştır! Nitekim AKP Hükümetinin yeni “demokratikleşme paketi”nde, bu sefer polisin yetkilerini artıran düzenlemeler var. Bu düzenlemelere göre polis, olay çıkaracağını tahmin ettiği kişileri daha “olay çıkmadan” gözaltına alabilecek! Bu uygulamaya hukuk dilinde “önlem gözaltısı” deniyor. Ve bugüne kadar bu ”önlem gözaltısı”na Türkiye’de ancak mahkemeler ve savcılıklar karar verebiliyordu. Bu düzenlemeden sonra “önlem gözaltısı” için hakim ve savcı kararı beklenmeyecek, polis kendisi karar verip uygulayacak! Hazırlanan paket sadece polise “önlem gözaltısı” yetkisi vermekle de yetinmiyor, “polise mukavemet, kamu mallarına zarar” verme eylemlerine verilen cezaların alt sınırı yükseltilerek bu eylemlere katıldığı iddia edilenlerin “tutuksuz yargılanmasının” önüne geçilmek isteniyor. Böylece polisin güç kullanmasının sınırları genişletilirken vatandaşın özgürlüğüne yeni darbeler vurulması amaçlanıyor. Aslında şöyle bir ölçüt koyabilir; bir ülkenin demokrasiye mi yoksa despotizme mi gittiğini, polisin yetkisinin artırılıp azaltılmasına bakarak söyleyebiliriz: Eğer bir ülkede polisin yetkileri artırılıyorsa o ülke demokrasiye değil despotizme, yok eğer o ülkede polisin yetkileri azaltılıp, vatandaşın özgürlük alanı genişletiliyorsa o ülke demokrasiye doğru gitmektedir! Doğrusu, polise verilmek istenen “önlem gözaltısı” yetkisi, ister istemez akla, son yıllardaki 1 Mayıs tartışmalarını getiriyor. 1 Mayıs’ın nasıl kutlanacağı konusunda polisle sendikacılar anlaşamazsa, olacak olan polisin 31 Nisan gecesi sendikacıları, miting tertip komitesinin üyelerini ve muhtemel olarak “olay çıkaracağını” düşündüğü kişileri gözaltına alması ve bunları 1 Mayıs’ı 2 Mayıs’a bağlayan gece de (gözaltı süresi 24 saat kadar olacak) serbest bırakmasıdır! Bu yaklaşım aslında çıkabilir bütün toplumsal olaylar için geçerlidir. Bunun en son uygulamasına, iki hafta önce Erdoğan’ın Denizli’ye yaptığı ziyaret sırasında polisin, Emek Partili gençleri “Başbakan geliyor, onu protesto edecekler” gerekçesiyle gözaltına almasında tanık olduk. Bu uygulama yasa dışıydı ama bu yeni “paketten” sonra artık polisin buna yetkisi olacak! Doğrusu bu düzenleme bir yanıyla da 1940’lı, 50’li yıllarda 1 Mayıs’ı kutlama ihtimali olan aydınların ilericilerin, sosyalistlerin 1 Mayıs’tan önce polis tarafından evlerinden alınarak 2 Mayıs’ta serbest bırakılmasına benzemektedir. Ama o kadar geriye gitmeye de gerek yok. ‘90’ların başında, 1 Mayıs kutlamalarına da polis, 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen, kutlama için başvuran tertip komitesini oluşturan sendikacılara da aynı “önleme gözaltısı”na başvuruyor; sendikacıları, işçi temsilcilerini 1 Mayıs gecesi gözaltına alarak kutlamaları engellemeye çalışıyordu. Onun için de tertip komitesi ve 1 Mayıs’ı kutlama hazırlığı içinde yer alan sendikacılar, 1 Mayıs yaklaşırken artık geceleri evlerinde yatmıyor, gündüzleri de sendikaya gitmiyordu. Polisin bu tür uygulamaları yasa dışıydı, ama polis “Nasıl olsa hesap soran olmaz, olursa da zaman aşımına uğratılır” diyerek bu polisiye önlemleri alıyordu. Çünkü Kenan Evren ve cuntası bile polise böyle “önleme gözaltısı” gibi kör gözüm parmağına bir polis devleti uygulaması yetkisi vermeyi göze alamamıştı. Ama şimdi AKP Hükümeti, cuntanın bile göze alamadığını yaparak, polisin yetkisini artırmak için gözünü karartmıştır. Açıktır ki, ülkede asayişi sağlamak için halkı “polis zoruyla”, copla gazla, gözaltılarla… sindirmeyi amaçlayan rejimin adı “polis devleti”dir. Polisin yetkisini artıran her düzenleme de “polis devleti”ne doğru atılmış bir adımdır. Adına ne denirse densin, bahanesi ne olursa olsun!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00