10 Ekim 2013 06:00

Gül ve medeniyetler çatışması uyarısı

Gül ve medeniyetler çatışması uyarısı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İstanbul Forumu toplantılarından birinde yaptığı açış konuşması, bazı gazeteci-yazarlar tarafından Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu “vahim bir ‘medeniyet içi çatışma’ tehlikesi”ne “ciddi ve sorumlu bir dikkat çekme” olarak değerlendirildi.

“Uyarıda bulunan”, devletin “zirvesi”ndekilerden biri olunca, “tehlike uyarısı”nın anlamının da büyüdüğü anlaşılıyor. Ama böyle düşünen ve vazeden yazarlar-örnek olsun Murat Yetkin- “medeniyet içi çatışma” tehlikesinin büyümesi ile sorumluları arasında A.Gül’ün de bulunduğu devlet ve hükümet yönetiminin politikaları arasındaki ilişkinin üzerinden atlamayı da ihmal etmiyorlar. Cumhurbaşkanı Gül, “iki senaryo”dan söz ederek özetle şöyle diyor: “ Birincisi, her büyük dönüşüm sürecinde olduğu gibi, çeşitli iç ve dış faktörlerin devreye girdiği; jeopolitik çıkar algılarının ve güç dengesi siyasetinin izlendiği”,... “jeopolitik çıkara dayalı çatışmacı anlayışın, bir diğerini öteki ve hasım gören etnik ve mezhep temelli kimlik siyasetiyle birleştirilmesidir ki; bu ... İslam dünyasının Avrupa’dakine benzer bir ortaçağ karanlığına taşınması demektir. ... Diğer bir ifadeyle, ‘medeniyetler çatışması’ndan daha vahim bir ‘medeniyet-içi çatışma’ya yol açacak bu senaryo, herkesin kaybedeceği bir felaket senaryosudur. 

“İkinci senaryo ise mevcut tehlikenin boyutlarını idrak ederek dar jeopolitik çıkarlara dayanan, etnik ve mezhepçi kimlik siyasetini reddetmektir. ...”

Duyan ve okuyan olgu ve gelişmelere bakılarak söylenmiş “mantıklı sözler!” diye düşünecektir.

Samuel Huntington’un, günümüz dünyasında sınıf mücadelelerinin “değil”, başlıca Hıristiyan ve İslam arasında olmak üzere bir “medeniyetler çatışması”nın geçerli olduğu tespitinin yüzeyselliği ve kapitalist pazar kavgasını örten özelliği bu makalenin konusu değil. Ama, “medeniyet içi çatışma” tehlikesine dikkat çekenler, bu tehlikenin nedenleri ve asli faillerini gizleme derdindeler. A.Gül’ün de içinde olduğu devlet yönetimi, “jeopolitik çıkar algılarının ve güç dengesi siyasetinin izlendiği senaryo”ları ve bu çıkar çatışmaları ile “medeniyet içi çatışma” tehlikesini, Kürtlerin ve Aleviler başta olmak üzere çeşitli ezilen inanç grupları mezheplerden kitlelerin istemleriyle ilişkilendirme çabasındadır. Oysa tehlikenin büyümesi doğrudan doğruya AKP Hükümetinin ve devletin izlediği, jeopolitik çıkarlar ve güç dengeleriyle de bağlı olan ABD emperyalizminin güdümündeki işbirlikçi politikaların ürünüdür. Sünni-Şii çatışmasına oynayanlar, çıkarları için dünyayı kana boyayanlar ile taşeronlarıdır. El Kaide tehditleri meydandadır. Reyhanlı katliamını üstlenmiş ve Türk devletinin ve hükümetinin kendilerine sağladığı askeri-siyasal-lojistik destek sürdürülmez ise eğer, Ankara ve İstanbul’da eylem yapacağını söylemektedir. Suriye yönetimini yıkmayı politikasının önemli gereklerinden biri haline getiren Erdoğan hükümetinin Sünni İslam mezhebini toplum yaşamının tüm alanlarına hakim kılmak için giriştiği gizli-açık savaş ile “medeniyet içi çatışma tehlikesi” dolaysız bağlıdır. El Kaide ve Nusra çetelerini destekleyen ve Türkiye’de üstlenmelerini sağlayanlar onlardır. Kürt ulusunun Türk ulusuyla eşit hak temelli koşullarda yaşama istemlerini reddeden kendileridir. “Müslüman Kardeşler”i, Hammas’ı, Sudan’daki El Beşir zulmünü ‘kollayan’, yeni “sultan” havalarında dolanan Erdoğan ve yönettiği devlettir. Çamlıca’ya “cumhuriyet ile yüzyıllık savaş”ın “nişanesi “En Büyük Cami” dikmek onların işi. Alevilere karşı ayrımcılık politikasını sürdüren ve açılım adına bir tür Sünnilik dayatanlar onlardır. “Dindar nesiller yetiştireceğiz” diyerek eğitimin her kademesinde dini ideolojinin etkisini artırmaya soyunan, okul “açılış”ları “dua”larla başlatan, baş kesip-insan ciğeri yiyen ve çoğunluğu Kafkaslardan inme çeteleri “Suriyeli özgürlük savaşçıları” diyerek kucaklayanlar onlardır. O halde “uyarı”yı yapan(lar)ın da sorumlu olduğu bu politikaları izleyenler “medeniyet içi çatışma”ların da sorumluluğunu almak durumundadırlar. Ve yanı başımızda Irak, Pakistan, Afganistan, Suriye duruyor. “Allah-ü Ekber!” nidalarıyla baş kesip can alanlar, yüzleri, binleri bombalarla yok ediyorlar. 

Peki “uyarı” niye? Devleti yönetenler, Sünni halk kitleleri de dahil ezilen ve sömürülen ‘yığın’lar içinde hükümet politikalarına tepkinin giderek büyüdüğünü görüyor ve mücadelenin hedefi olmamak için “temkinli olma” ihtiyacı duyuyorlar. Son günlerde İslam ile terör bağlantısı üzerinden yapılan vurgular bu “ihtiyat”ın ürünüdür.  Ama, Türkiye’nin mezhepsel ve etnik çatışmaların odağına yerleşmemesi için bütün bu politikaların terk edilmesi öncelikli koşuldur. Hükümet bunu kendiliğinden yapmayacaktır. Bunun için bütün ezilenlerin ve ayrıcalık politikalarının hedefinde olanların, sömürü ve baskı diktasına karşı, onun bugünkü sürdürücüsü devlet ve hükümet politikalarına karşı mücadelede birleşmeleri gerekir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa