Ölüler iltica eder mi?
Fotoğraf: Envato
Akdeniz, uzunca bir süredir Afrika’dan Avrupa’ya göç etmek isteyen yoksullar için “ölüm denizi”ne dönüşmüş. Savaştan, siyasi baskılardan, açlıktan ve yoksulluktan kurtulmak üzere büyük bir umutla kendilerini derme çatma teknelere atan binlerce Afrikalıya, Akdeniz mezar oldu.
Geçen hafta İtalya’nın Lampedusa Adası yakınlarında batan gemide 300 ila 390 arasında olduğu tahin edilen insanın hayatını kaybetmesi, Akdeniz’in ortasına bugüne kadarki en büyük toplu mezarın kazıldığı anlamına geliyor.
Hem de göz göre göre...
Görgü tanıkları ve yerel kaynaklar, AB’nin ve İtalyan yetkililerinin, sahilden 500 metre uzaklıktaki geminin batmasına göz yumduğunu söylüyor.
47 sığınmacıyı kurtaran balıkçının daha fazla insanı kurtarmasına izin verilmemiş. Gerekçe olarak da ikinci kez denize açılması için yeniden izin alması gerektiği gösterilmiş.
Batan geminin yakınındaki bir çok balıkçı da korkudan yolculara elini uzatmamış. Zira, el uzatanlar hakkında ülkeye kaçak insan sokmaktan dava açılıyormuş.
Hal böyle olunca, denizin ortasında boğulmakta olan iltica adayına el uzatma da suç ilan edilmiş, “medeniyetin beşiği” Avrupa’da.
Özetle; yoksul Afrikalıların, Asyalıların “Dirisi değil ölüsü gelsin” diyorlar. Ya da “Sadece ölü iltica etsinler” deniliyor.
Bir de utanmadan, hep birlikte katlettikleri Afrikalı yoksullar için, “imajlarını düzeltmek” için “devlet töreni” düzenliyorlar. Tam bir utanmazlık örneği.
Avrupa’nın sınırlarında bu politikalardan ötürü son 25 yılda 20 bine yakın insan hayatını kaybetmiş. Sadece bu yıl içinde 460 kişi Akdeniz’e gömülmüş.
Eğer, “Dirisi değil, ölüsü gelsin” anlayışı hakim hale getirilmemiş olsaydı, 300 ila 390 arasındaki Afrikalının ölümünden doğru dürüst bir sonuç çıkarılır, bugüne kadar izlenen politikalardan geri adım atılırdı.
Ama neredeee...
Bir haftadır AB çapında yapılan tartışmalar, alınan kararlar hiç de ders çıkarma yönünde değil. Tersine, ölümlerin bundan sonra da devam edileceği mesajı verildi.
AB İçişleri Bakanları’ndan sonra Avrupa Parlamentosu da, bundan sonra Avrupa sınırlarının daha iyi korunması için güvenlik önlemlerinin artırılacağını ilan etti. İki gün önce Avrupa Parlamentosu, Afrika’dan Avrupa’ya yola çıkanların uydularla, insansız hava araçlarıyla izlenmesini kararlaştırdı.
Bu demektir ki, AB sınırına bu denli yaklaştırılmayacak.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve İtalya Başbakanı Enrico Letta, cinayetten neredeyse bir hafta sonra zahmet edip Lampedusa’ya gittiler.
Haklı olarak bölgedeki insan hakları savunucuları ve Lampedusa sakinleri tarafından “Katiller!”, “Reziller!” diye karşılandılar.
Akdeniz’in ortasında gerçekleşen bu katliamın sorumlusu elbette AB’dir.
Zira, Avrupa devletleri yıllardır kıta etrafında ördükleri yüksek güvenlik duvarlarıyla en temel insan haklarından biri olan iltica hakkını fiilen ortadan kaldırmış, insani nedenlerle gelip Avrupa’ya sığınmayı adeta mucize haline getirmişlerdir.
Bununla kalınmamış, AB’nin sınırlarında güvenliği sağlamak üzere yüz milyonlarca avro harcanarak Frontex adında polis gücü kurulmuş ve bu güce sığınmacı adaylarını yola çıkmadan geri çevirme, çeviremediklerini ise ölüme terk etme görevi verilmiştir.
Bu nedenle, Akdeniz ve Ege’deki her ölümden AB ve ona bu politikaları dayatan Almanya, Fransa, İngiltere... sorumludur.
Öyle anlaşılıyor ki, bu kadar insanın Akdeniz’in ortasında can vermesi bu insanlık düşmanı kararları verenleri rahatsız etmemiş, vicdanlarını sızlatmamıştır.
Tersine meseleye güvenlik çerçevesinden bakmaya, savaşlardan, baskılardan ve yoksulluktan ötürü ülkelerini terk etmek sorunda kalanları “illegal” olarak damgalamaya, kriminalleştirmeye devam ediyorlar.
Yüzyıllarca Afrika ve diğer kıtaları sömüren, zenginliklerine el koyan, şimdi de bu çıkarlarını korumak için iç savaşlar ve çatışmaları destekleyen Avrupalı emperyalistler, gelinen aşamada sömürerek elde ettikleri zenginliği ve refahı kimseyle paylaşmak istemiyorlar.
Bu nedenle çaresizlikten kapısına dayanan her Avrupalı olmayan yoksulun dalgalara, ağlara, tuzaklara kapılarak ölmesine seyirci kalıyor.
Ama, bütün bu yaptıkları yanına kâr kalmayacak. Ne yaparlarsa yapsınlar, kaçmaktan başka bir çaresi kalmayan insanlar, büyük ve ağır bedeller ödeyerek, onların aşılmaz dedikleri engelleri aşıp, Avrupa’nın ortasında kadar gelmeye devam edecekler. Ve bu Avrupa’nın egemen güçlerinim, gerici-milliyetçi çevrelerinin korkulu rüyası olmaya devam edecek.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12