Demirören’in suçu ne?

Abdullah Avcı neden milli takımın teknik direktörü oldu?
Bilmiyoruz, rivayet muhtelif, şimdilerde ikinci lige düşmüş, önemli bir futbol başarısı olmayan İstanbul Büyükşehir Belediye Spor’un teknik direktörlüğünden, milli takım teknik direktörlüğüne sıçramak için belediye ve siyaset imkanlarının dışında, futbola özgü bir yan gözükmüyor.
Abdullah Avcı kimin kararıyla milli takımın başına geldi?
Mehmet Ali Aydınlar’ın federasyon başkanlığına gelme sürecini hatırlayın, adı hiç gündemde değilken tamamen sürpriz bir şekilde 29 Haziran 2011’de bir anda federasyon başkanı oldu ve 5 gün sonra kucağında 3 Temmuz operasyonunu buldu. Kimlerin telkinleriyle, neden başkan olduğu ve misyonu bugün artık tahmin ediliyor. Aydınlar’ın başkanlığındaki Federasyon,  17 Kasım 2011’de Hiddink’in görevi bırakması üzerine, kendisini federasyon başkanlığına taşıyan odakların telkiniyle Abdullah Avcı’yı teknik direktör olarak milli takımın başına getirdi.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) özerk mi?  
Kağıt üzerinde bakarsanız FİFA ve UEFA talimatlarına göre federasyonların özerk olması gerekiyor. Görüntüde “garip” bir bileşim ile oluşan genel kurul temsilcileri tarafından seçilen Federasyon başkanı ve yönetimi, gerçekte iktidar kimi işaret ediyorsa onu seçmek zorunda. Televizyonlarda, gazetelerde ahkam kesenlere bakmayın işaret edilenin dışında el kaldıramazlar, kaldırırlarsa zaten bulundukları yerlerde olamazlar.
Bütün bu gerçekleri hatırlamak önemli çünkü Türkiye-Hollanda maçının 46. dakikasında, milli takımın ikinci golü yemesinden sonra, Kadıköy tribünlerinden alışık olduğumuz “Yıldırım Demirören yeter” tezahüratı yükselmeye başladı. Her ne kadar Yıldırım Demiören yönetimini hiç benimsemesem de, haksızlığa da karşı çıkmak gerekiyor. Ne Abdullah Avcı’yı ne de Fatih Terim’i milli takımın başına Demirören Federasyonu getirmedi. Sözde “özerk”, özde “memur” olan federasyon yönetimi sadece uluslararası kurumlar için bir görüntü yaratıyor, kararlar Ankara’dan ve kimi zaman okyanusların ötesinden gönderiliyor, Demirören federasyonu sadece imza atıyor.
Tıpkı medyanın şu andaki hali gibi, kimin ne yazacağına ne konuşacağına karar verenler, köşelerinde imzalı yazılar yazanlar değil, onlara yol gösteren Ankara mahfilleri. Fatih Terim’in Galatasaray ile olaylı ayrılığı sonrasında medya öyle bir hava yarattı ki hep birlikte “umuda yolculuğa” çıktık. Oysa “Fatih’in aslanları” altı üstü, Andorra, Estonya gibi dünya futbolunun dibinde olan takımları yenmişti. Hollanda maçından mucize çıkartmaya çalışanlar, gerçeklerin karşısında bir kez daha yenildiler. Kuyt ve Sjneider, ikinci yarı biraz “istekli” oynasalardı, Macaristan maçı skorunun bir benzerinin Kadıköy’de olması kaçınılmazdı.
Hollanda ile aramızdaki fark çok basit aslında. Salih Uçan medyada geleceğin yıldızı diye sürekli parlatılıyor. Ne yaptı bizim “atanmış” federasyonumuz. Salih’in finale kadar gelmesinde büyük emeği geçtiği Türkiye Kupasının finalinde oynamasını engelledi. Bütün yaz bir U20, bir U19 takımında oynattı. Peki, Hollanda, Türkiye maçında 19 yaşındaki futbolcusunu oyuna sokarken Salih neredeydi?
Gerçekler net, olimpiyatları alamadık zaten alamazdık, dünya kupasına gidemiyoruz,  bu yönetim anlayışıyla zaten gidemezdik böyle devam ederse 2016 Avrupa kupasını da şimdiden veda edelim.  Demirören Federasyonu tribünlere kulak verip “yeter” kararını verse bir şey değişecek mi? Kararları alanlar onlar değildi ki? Hollanda maçındaki protokol tribününe ve maçtan sonra maçı yorumlayanlara bakın. Bu gün gelinen noktanın sorumlusu onlardır ve esas “yeter” tezahüratını hak edenler de onlardır…