17 Ekim 2013 12:04

Zincirin zayıf halkası

Zincirin zayıf halkası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumun çeşitli alanlarında yürütülen mücadeleleri bir zincir gibi olduğunu ve zincirin gücünün en zayıf halkası kadar olduğunu düşünürsek, sendikal mücadelenin en zayıf halkasının, en temel işçi haklarının Hükümet ve patronlarla müzakere edilerek koruma çabası olduğunu söyleyebiliriz.   
Türkiye’de uzunca bir süredir, mücadeleci sendikacılık yerine Hükümet ve patronlarla sadece müzakere odaklı bir sendikal anlayış benimsendiğinden, “müzakereci sendikacılık”, sendikal mücadelede zincirin en zayıf kırılmaya en yakın halkasını oluşturuyor.
Emek örgütleri, sermaye ve onların çıkarlarının koruyucusu olan Hükümetle kazanılmış haklarını “müzakere” ya da “pazarlık” konusu yapmaya başladıkları andan itibaren kaybetmeye başlıyorlar. Kazanılmış hakların pazarlık konusu yapılması, bir taraftan asıl çelişkilerin üzerini örterken, diğer taraftan emek örgütlerinin sınıfsal karakterini geri plana itip, onları “sosyal taraf” adı altında, her hal ve durumda sürekli “kaybeden taraf” haline getiriyor.
Bugüne kadar işçi hakları ile ilgili olarak yapılan müzakerelerin hemen hepsinde, “sosyal taraflar” olarak hükümet ve patronların ortak hareket etmesi nedeniyle hep işçilerin aleyhine düzenlemeler yapıldı. Bunun son örneğini kıdem tazminatı fonu tartışmaları ile bir kez daha gördük. Bayramdan sonra “sosyal taraflar” Çalışma Bakanlığı tarafından bir kez daha toplanacak ve uzlaşma olsa da olmasa da, kıdem tazminatı fonu, en azından taşeron işçileri kapsayacak şekilde hayata geçirilecek.
Yıllardır adım adım yaşanan hak kayıplarının, emek düşmanı politikaların hayata geçirilmesinin bir nedeni uygulanan emek karşıtı politikalar ise, diğer bir nedeni de bu saldırı politikaları karşısında sendikaların, güçlü ve caydırıcı tepkiler göstermekten çok, sadece “müzakere ederek” olumlu sonuç alabilecekleri yanılgısına düşmeleri oldu.
İşçi sınıfı açısından özellikle son yıllarda yaşanan hak kayıplarının tek nedeni sendikaların üyelerinin ve bir bütün olarak sınıfın haklarına yeterince sahip çıkmaması değil kuşkusuz. Sistemin sendikaları uzun bir süredir kimi zaman “sosyal diyalog” yoluyla, kimi zaman kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıklar üzerinden yedeklemek konusunda ciddi bir birikim ve deneyime sahip olduğu gerçeğini de gözardı etmemek gerek.  
Bugünlerde gündemde olan kıdem tazminatı fonu tartışmaları, taşeron çalışmanın yaygınlaştırılmasına yönelik yasal düzenlemeler ve yeni köle pazarı yaratmayı hedefleyen “kiralık işçilik” uygulamasında olduğu gibi, birbirine paralel olarak hayata geçirilmeye çalışılan yeni saldırılar, emekçi sınıfların sadece kazanılmış haklarını hedef almıyor. Emekçilerin ve onların çocuklarının bugünlerini ve geleceklerini de ipotek altına alan bir içerikte gündeme getiriliyor.
Emekçilerin en temel hakları ortadan kaldırılmak istenirken elindeki mücadele araçlarını kullanmaktan ısrarla geri duran bir sendikal hareketin, kendisinden beklenen rolü oynayabildiği bugüne kadar görülmüş değil. [RTF bookmark end: BM1]Birbirinin tekrarı olmaktan öte gidemeyen açıklamalar ve rutinin dışına çıkmayan eylem tarzlarıyla, gündemdeki saldırıların önüne geçilmesi bir tarafa, Hükümet ve patronların yeni saldırılar için daha da cesaretlenmesi kaçınılmaz.
Emek mücadelesi yıllardır farklı gündemler içinde boğulmaya ya da geri plana itilmeye çalışılırken, emekçilerin taleplerine uygun bir mücadele tarzı benimsendiği zaman, ülkede yaşanan sorunlara daha güçlü, daha etkili ve sonuç alıcı müdahalelerde bulunmak, zincirin en zayıf halkası olmamak için zorunlu görünüyor.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa