Andorra, Romanya ve Estonya karşısında galibiyet almak elbette önemli ve Dünya Kupası umutlarını sürdürebilmek için zorunluydu. Bu 3 maçtan toplanan 9 puanla herkes havaya girdi. Deplasmandaki
2-0’lık Romanya galibiyetin ardından Fatih Terim, “İşi Kadıköy’deki son maça taşırsak başarırız” diye konuşarak Hollanda’ya adeta meydan okuyordu. Son maçtaki en büyük güvencelerinin Saracoğlu’nu dolduracak taraftarlar olacağını eklemeyi de unutmuyordu. Hollanda gibi takımları yenebilmek için taraftar desteğinden çok daha başka şeylere ihtiyaç olduğunu ise unutmuş görünüyordu. Yoksa bunu bilmiyor muydu?.. Nitekim, taraftar baskısıyla korkutmak, sindirmek gibi bizim çok önemsediğimiz yöntemler Hollanda karşısında hiçbir işe yaramadı. Haliyle maçtan sonra konuşmaların şekli değişti. Bu kez herkes Hollanda ile aramızdaki derin farktan söz ediyordu.
Zaten sakatlık, bir takımın en büyük kozunun taraftar baskısı olmasında değil mi? Coşkulu taraftar kitlesinin motivasyona katkısı elbette görmezden gelinemez ancak dünya üzerinde en büyük güvencelerinin taraftarlar olduğunu ısrarla vurgulayan başka teknik direktörler var mıdır acaba?.. Kaldı ki bu söylem, futbolcularda yetersizlik duygusuyla birlikte özgüven sorunu da yaratabilir. Futbolun gereklerini yerine getirmeden, salt taraftar desteği ve dolduruşa getirilmiş oyuncularla ne kadar yol alınabilir ki?..Medyanın maçtan önceki hali ise tam anlamıyla rezilceydi. Futbolculara ve seyircilere gaz vermek adına attıkları, “Savaşarak kazanacağız”, “O stadı dar edeceğiz”, “Ezip geçeceğiz” gibi tiksinti verici başlıkların yanı sıra, “sıkma portakal” esprisi içeren göndermelerle de sayfalarını süslemeyi ihmal etmediler... Yine çok yaratıcıydılar!..
Boylarının ölçüsünü alıp kimin kime sahayı dar ettiğini görünce ve Dünya Kupası hayali sona erince ise çökmüş ruh haliyle bu kez arabesk ifadelere sarıldılar...
İnsanların duygularını sömürmeye programlanmış bir medya,
Andorra, Romanya ve Estonya karşısında alınan galibiyetlere karşın oynanan futbolun hiç de umut vermediğini elbette gör(e)mezdi.
Aslında durumu en iyi Hollanda’nın teknik direktörü Louis van Gaal açıkladı. Türkiye’nin elinde yetenekli oyuncuların bulunduğunu ancak sonuçta futbolun bir takım oyunu olduğunu hatırlattı tecrübeli çalıştırıcı. Futbolun bir sistem çerçevesi içinde kolektif anlayışla oynanması gereken bir takım oyunu olduğunu algılamak bu kadar mı zor?.. Aklımız fikrimiz yıldız oyuncularda. Hep onlara bel bağlıyor, onlardan takımı kurtaracak “sihirli” hamleler bekliyoruz. Sisteme değil, kişilerin performansına dayalı anlayışı benimsediğimiz için ise bir türlü istikrarlı grafik yakalayamıyor, sürekli olarak mucizelere ihtiyaç duyuyoruz. Bel bağlanan oyuncuların hastalık, sakatlık ya da cezalı olma durumu da ciddi sıkıntılar yaratabiliyor.
Sneijder bu duruma iyi bir örnek oluşturuyor. Hollandalı futbolcu Galatasaray’a geldiğinde çok büyük heyecan yarattı. Herkes ondan bireysel yeteneği doğrultusunda -kötü giden maçları tek başına kurtaracak kadar- olağanüstü performans beklentisi içine girdi. Ne de olsa dünyaca tanınan ve yıldız kabul edilen bir oyuncuydu. Beklentiler gerçekleşmeyince ise saçma sapan eleştiriler başladı. Oysa Sneijder gibi oyuncular ancak sistem içinde, sistemin bir parçası olarak etkili ve verimli olabilirdi... O, doğaçlama ağırlıklı oyun anlayışıyla mücadele eden değil, saha dışında planladığını saha içinde disiplinle uygulayan ekiplerde başarılı olabilecek bir oyuncuydu...
Maşallah, bizim milli takımımızda Hollanda’dan daha çok yıldız oyuncu var. Ama maçları oyuncular değil, takımlar kazanıyor ne yazık ki...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et