Kibritçi Kız’dan günümüze...
Çocukluğunda Kibritçi Kız masalını okumamış olan var mıdır? Hiç sanmıyorum. Eğer ince, resimli halde basılan kitabı okumadıysanız, ilkokuldaki okuma kitaplarında, ünite dergilerinde ya da tatil kitaplarında mutlaka karşınıza çıkmıştır. Kibritçi Kız, hani şu bir yılbaşı öncesi, eve ekmek parası götürebilmek için sokaklarda kibrit satmaya çalışan çocuk... Sonrası, çocuk yüreklerimizde büyük bir üzünçtü... Yoksul bir ailenin çocuğu olan Kibritçi Kız, kar altında üşüyünce ısınmak için yaktığı kibritlerin alevinde düşlere dalıyor ve son kibritin alevinde gördüğü ölmüş ninesiyle birlikte göğe yükseliyordu... Yoksul bir çocukluk geçiren ve bazı masallarında bu yaşamın izleri görülen Danimarkalı Yazar Hans Christian Andersen’in Kibritçi Kız masalı, yazarın pek çok masalında olduğu gibi acı bir biçimde sonlanmasının yanı sıra, yazarın annesinin etkisiyle edindiği aşırı dindar kimliğini de ortaya koymaktadır. Çocuğun ninesiyle birlikte göğe yükselmesi, onun gittiği yerde mutlu olduğu iletisi donmuş küçük kızın yüzündeki gülümsemeyle belirtilmiştir. Ki bu iletinin, o masalı okuyan pek çok insanın, insanlar yılbaşı sofraları hazırlayıp çam ağacı süslerken küçük kızın neden, hangi toplumsal koşullar nedeniyle çalışmak zorunda oluşunu sorgulamasını engellediği de açıktır.
Peki çocuklar neden çalışır? Çocukların çalıştırılması olgusuna tarihsel olarak baktığımızda, özellikle yoksul halk yığınlarının çocuklarının çalıştığını görüyoruz. Buna karşın, çocuk işçiliği kavramı ilk kez sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Çünkü çocukluk kavramı ayrı bir toplumsal kategori olarak bu dönemden sonra tartışılmaya başlanmış ve kabul görmüştür. Sanayi devrimiyle birlikte, kırsal kesimlerden kentlere gelen insanlar, çocuklarıyla birlikte sanayi işletmelerinde çalışmaya başlamışlardır. Dönemin sosyoekonomisini değerlendiren kaynaklarda, İngiltere’de dört yaşındaki çocukların bile çalıştırıldığına değinilmektedir.
Kapitalist sistemde acımasızca sömürülen çocuk emeğinin korunması, dünya çocuklarının durumlarının iyileştirilmesi için belirli çabalar gösterilmeye çalışılmıştır. Çocuk Hakları sözleşmesi Birleşmiş Milletlere üye taraf devletlerce imzalanmıştır. Türkiye de bu metne, çekincesiyle beraber imza koyan devletlerden biridir. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesinde 18 yaşından küçük herkes çocuk olarak tanımlanmaktadır. 15-24 yaş grubu İLO tarafından genç işçi, 15 yaşın altındakiler çocuk işçi olarak tanımlanmaktadır. Çocuk Hakları Sözleşmesinin 32. maddesinde “Taraf devletler, çocuğun ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkını kabul eder.” denilmektedir. Buna karşın; UNİCEF’in son verilerine göre; eğitim alamadan ağır koşullarda çalışan çocuk sayısı 246 milyon; bunun 186 milyonu 15 yaşın altında. Çok ağır iş koşullarında çalıştırılarak yaşamlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya olan çalışan çocuk sayısı ise 171 milyondur.
Türkiye’deyse sanayide, tarımda ya da sokakta çalışan çocukların varlığını düşünecek olursak çalışan çocuklar konusunda net bir rakam belirtmek oldukça zordur. Yine de şu rakamlar bize bir fikir verebilir: 6-14 yaş arasındaki çocukların 4 milyona yakını çalışıyor. 12-17 yaş grubundaki çalışan çocuk sayısı 948 bin. Çalışan çocukların yüzde 30’u okula gidemiyor. Türkiye’de İş Yasası’nın 71. maddesinde çalışma yaşı 15 olarak belirlenmiştir, 15 yaşın altındaki çocukların çalıştırılması yasaktır. Bu madde, eğitimdeki 4 artı 4 artı 4 yasasından sonra değiştirildi. Artık çocuklar tehlikeli işlerde çalıştırılabilecek ve işveren bundan dolayı ceza almayacaktır. İş yasasına bağlı olmayan işyerlerinde geçerli olan Umumi Hıfzıssıhha Yasası ise, çalışma yaşını 12 olarak belirlemiştir. Özellikle büyük kentlerin sokaklarında karşılaştığımız görüntülerse, çocukların çalışma yaşının daha da düştüğünü bize gösteriyor. Çocuklar 5-6 yaşlarından başlayarak mendil, sakız satıcısı, ayakkabı boyacısı olarak sokaklarda çalıştırılmaktadır.
Peki, şimdi ben bunları neden yeniden anımsadım? Çünkü okul harçlığını çıkarmak için çalışmak zorunda kalan Ahmet çocuk, bir fabrikadaki iş cinayetinde öldü. Öldü ve işverene yalnızca 30 bin lira para cezası verildi, o da 24 aylık taksitler halinde... Ahmet’in çocuk yüzü gözlerimin önünden gitmiyor. Kibritçi Kız masalına göz yaşı dökenler, neredesiniz?
Evrensel'i Takip Et