Ülkelerin çıkarları ve siyasetin çıkmazları
Fotoğraf: Envato
Ülkelerin sorunlarını çözme sorumluluğu yöneticilere aittir. Yöneten yönetilen ilişkisinde yaşanan değişime rağmen sonuç itibarı ile çözümsüzlüğün birinci dereceden muhatabı yöneticilerdir. Hâlâ dünyada farklı yönetici seçim sistemlerinin varlığını göz ardı etmemeliyiz. Suudi Arabistan’da hanedan içinden seçilen veliahtlar söz konusudur. Bu yöntemin tercih edilmesinde dini referanslara dayanılmaktadır. Çin’de ülkeyi yönetmeye layık tüm seçkin insanların komünist parti içinde toplandığı varsayımından hareket edilmektedir.
Asıl konumuz olmadığı için bu yöntemleri tartışmayı bir kenara bırakıp, bizim gibi dünyanın çoğu ülkesinde uygulanan klasik temsili demokrasinin çıkmazlarına yoğunlaşalım.
Her ne kadar parlamenter sistem yerine başkanlık modelini tercih etmiş olsa da ABD’de yaşanan borçlanma krizi siyaset ile ülke çıkarlarının çelişmesi açısından ilginç bir örnektir. İktidar partilerinin popülist tutumları sonunda borçlanma konusunda gelinen nokta sürdürülemez bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. Sosyal güvenlik politikalarının yüküne ortak olmak istemeyen seçmenlerin desteklediği siyasi dinamikler acı reçeteyi Başkana ve Amerikan halkına hatırlattılar. Sorun, krizi üç-dört ay ileriye öteleyerek aşıldı. Obama’nın, ‘Halk Washington’dan bezdi’ ifadesi aslında her şeyi özetliyor. Ne yazık ki aynı özeleştiriyi yapma cesareti henüz Berlin’de, Londra’da, Paris’te, Moskova’da, Ankara’da sergilenmiyor.
Türkiye siyasetinde yıllarca etkili olan devlet politikaları, çoğunluğu değil bürokratik öncelikleri esas aldı. Bugün sıkça telaffuz edilen millet kavramı söz konusu çoğunluğun ön plana çıkartılması iddiasındadır. Gerçeğin ne ölçüde ifade edildiği gibi olup olmadığını şimdilik bir kenara bırakalım. Yani iktidar partisinin gerçekten çoğunluğun çıkarlarını temsil eden bir siyasette ısrar ettiğini varsayalım.
Bazen çoğunluğun beklentileri öncelenirken dışlanan ve göz ardı edilenler yeni krizlerin dinamiklerini tetiklerler. Sünni çoğunluğun kaygıları gerekçe gösterilerek Alevilerin talepleri ötelendikçe bir gerilim hattı örülmüş olur. Yine Türklerin korkuları gözetilerek Kürtlerin beklentileri yok sayıldıkça, herkesi etkileyecek bir kırılma zemini oluşur.
Bu değişimin yönetilmesi sorunudur. Statükoyu değiştirme iddiası tek başına tatmin edici olmaya yetmez.Hatta bazen beklentiyi yükseltir ve istenen kapsamda seyretmediğinde hayal kırıklıklarına dönüşür.
Özellikle Kürt sorununda barışın inşası için atılması gereken demokratikleşme adımları, ülke çıkarları ile siyasi hesaplar arasındaki makası gittikçe açmaktadır. Çoğunluk azınlık ayrışmasını derinleştiren siyasal tutumların açtığı yaralar, sadece söylemsel düzeyde kalan çıkışlarla telafi edilemez. Siyasette kolay olanı tercih etmenin bedeli bazen çok ağır olur. Zoru tercih etmek kaçınılmazlaşır.
Üzerinde yaşayan tüm toplum kesimleri ile Türkiye’nin çıkarları ile iktidarı yöneten grubun çıkarları çeliştiğinde yeni siyasal çözüm alternatiflerinin doğabilmesi gerekir. Türkiye siyasetinin çıkmazı tam bu noktada başlamaktadır. Mevcut siyasal alternatifler bu düğümü çözebilecek kapasiteden yoksun gözükmektedir.
Önümüzdeki yıl bir yeni denge ve yumuşak geçişe ortam oluşturmazsa, yeni siyasi doğumları beraberinde getirecek büyük siyasi kırılmalar hem muhalefet hem iktidar için söz konusu olabilir.
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00