Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
22 Ekim 2013
Reklamları Kapat
DİĞER YAZILARI

Henüz Hitler'in orduları Kızıl Ordu tarafından dağıtılıp, Mareşal von Keitel Berlin’de, 8 Mayıs 1945 tarihinde, Sovyet orduları karargahında kayıtsız şartsız teslim olduklarını kabul ettiği anlaşmayı imzalamadan; dönemin İngiltere Başbakanı Winslow Churchill “Biz aslında yanlış düşmanla savaştık” diyordu.
Nitekim emperyalist II. Paylaşım Savaşından sonra ABD’nin kapitalist dünyayı birleştirici adımları da “faşizmin geçici düşmanı” Churchill tarafından baştan beri destekleniyordu. ABD tarafından verilen “onursal vatandaşlık” unvanı bu fark edişlerin(!) sonucuydu.
Aslında daha erken bir dönemde (I. Paylaşım Savaşı sonrasında) J. M. Keynes, kaleme aldığı ve o dönem best seller olan “Barışın Ekonomik Sonuçları” isimli kitabında, Almanya’ya uygulanması öngörülen tazminat maddelerini sert biçimde eleştirerek; bu tip yaptırımların Almanya’yı [kapitalist] sistemin dışına iteceği uyarısında bulunuyordu.
Belki Keynes’in öngörüsü tutmadı ve iki paylaşım savaşı arası dönemde Almanya kapitalist üretim ilişkilerinin dışına çıkmadı ama Hitler faşizminin gelişimi üzerinde söz konusu tazminat ve yaptırımların önemli etkisinin olduğu açıktır.
İşte böylesi bir dönemde (Hitler faşizminin yenilgisi) tekelci kapitalizmin “dikensiz gül bahçesi” arayışı, birçok emperyalist düzenlemeci kurumun da tohumlarının atılmasına neden oldu: Dünya Bankası, NATO, ILO, IMF gibi…
***
1944 yılında oluşturulan Bretton Woods sisteminin temel organlarından biri olan IMF, fiilen 1947 yılında faaliyetlerine başladı. Türkiye’de aynı yıl IMF üyesi oldu. Halen Almanya IMF’nin –ABD ve Japonya’dan sonraki- en önemli üçüncü karar alıcı gücü. Keynes’i mezarında ters döndürmek gibi olmasın ama ne I. Paylaşım Savaşından sonra ne de II. Paylaşım Savaşından sonra Almanya tekelci kapitalizmin savunuculuğundan hiç uzaklaşmadı. Elbette II. Paylaşım Savaşı sonrasından birleşme dönemine kadar geçen sürede emperyalist güçlerle ortak hareket eden Federal Almanya yönetimleri olmuştur.
***
Biliyorsunuz, “Stand-by” anlaşmaları, IMF’nin en çok kullandığı yöntemlerinden biri. Bu anlaşma çerçevesinde kredi kullanan ülke, yıllık düzenli “Niyet Mektubu” hazırlayarak IMF’ye sunar. Bu mektuplarda IMF’nin yarattığı borçluluk ilişkisinin gereğini(!) hangi yöntem ve araçlarla yerine getireceğini beyan ve taahhüt eder.
Bu taahhütler esas olarak; ülke içindeki sermaye birikiminin tekelci kapitalist birikim rejimiyle uyumlaştırılması ve ‘tasarrufların’ artırılarak ödemeler bilançosu dengesizliklerinin giderilmesi politikalarını içerir.
***
Türkiye 1947 yılında üye olduğu IMF ile ilk Stand-by anlaşmasını 1960 darbesi sonrasında, 1961 yılında imzalamış ve 2008 yılına kadar da 19 kez tekrarlamıştır. 2008 yılında biten son stand-by 2005 yılında imzalanmış ve alınan borcun son taksiti bu yılın mayıs ayında ödenmişti.
***
Almanya’yı hem I. ve hem de II. Paylaşım Savaşında karşı cephelere düşüren şey ne ise ondan çok daha güçlü olan kapitalist üretim ilişkilerine ideolojik bağımlılığı: Kapitalist ülke olma halidir.
Normal koşullarda, Türkiye ile IMF arasındaki ilişki salt bir tür borç alma-verme ilişkisi olsaydı bu ilişkinin teorik olarak 2008 ve pratik haliyle de 2013 yılında sonlanması gerekirdi. Ama durum, tekelci kapitalist ideolojiyle kurulan dolayımsız bir bağa evrildiğinde konu bambaşka bir ilişki biçimine de dönüşmüş oluyor.
Türkiye 2005 yılında IMF ile imzaladığı son stand-by’ın öncesinde; 2003 yılında kabul edilen 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 14. Maddesiyle, üçer yıllık OVP’ler oluşturulup eylül ayı içinde deklare edileceğini beyan etti.
İlki 2006-2008 dönemini kapsayan OVP ile birlikte 19 stand-by  ile “olgunlaşan” ülke ekonomisi “kendiliğinden stand-by” yapabilir hale geldi.
Devam edecek…

Evrensel'i Takip Et