Devlet-ulusun devletleşmesinde iki kritik adım
1924 Anayasasıyla perçinleşmiş devlet-ulus zihniyeti edindiği yeni donanımlarla devleşmeye çalışıyor. Bu konuda atılan birçok adım söz konusu olmakla birlikte iki kritik adım ve sonrasına dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı kurulur ve 1925’te tekke ve zaviyeler kapatılır. Bu tarihler, devlet-ulusun devleşme projesinin ilk kritik adımıdır. Bir anlamda devlet dini yaratılmakta ve tuhaf bir laiklik anlayışıyla devlet-ulusun egemenlik alanı genişletilmektedir.
“Kongreden (1932 Türk Tarih Kongresi) iki ay sonra, Türk tarih tezinin ateşli savunucusu, Eski İstiklal Mahkemesi Hakimi Dr. Reşit Galip Maarif Vekili tayin edilerek, üniversiteye çeki düzen vermekle görevlendirildi. Daha önce İsviçreli Eğitimci Albert Malche ülkeye çağrılarak, Darülfünun’un aksayan yönlerini eleştiren bir rapor yazması sağlanmıştı. 1933 temmuzunda çıkarılan 2252 sayılı Yasa ile Darülfünun ve ona bağlı bütün kurumlar, kadro ve örgütüyle lağvedildi. Yerine İstanbul’da Maarif Vekaletine bağlı yeni bir üniversite kurulması öngörüldü. İstanbul Üniversitesi 1 Ağustos 1933’te yeni bir kadro ve yapıyla açıldı. 18 Kasım 1933’te Türkiye’nin ‘ilk ve tek’ üniversitesi olarak eğitime başladı.” (Vikipedi) 1933 Üniversite reformu diye anılan bu ikinci kritik adım devlet-ulusun uzun erimli planlarını yansıtmakta ve bugün üniversitelerin düşürüldüğü vahim durumu açıklamaktadır.
Devlet-ulus, kurguladığı ve kurduğu her kurumla o alana ‘Çeki düzen vermeyi’ hedeflemiştir. Bu hedefler değişmeden günümüze kadar uygulanmıştır. Bilim ve din alanında yaşadığımız kafa karışıklığı ve hastalıklar bu uygulamaların sonucudur. Devlet-ulus anlayışını eleştiren, karşı çıkan, yeni düşünceler üreten akademisyenler ve yöneticiler sürülmüş, işine son verilmiş, tehdit edilmiş ve gerektiğinde katledilmiştir.
Son günlerde tartışılan Cami-Cemevi Projesi’ni ve ODTÜ’de simgeleşen akademik duruşun ve bilimsel anlayışın çeşitli yöntemlerle baskılanmasını bu çerçevede incelemek yerinde olur diye düşünüyorum. Bu girişimleri bir tür normalleştirme ya da meşhur deyimle oryantasyon diye de nitelendirmek yanlış olmaz bence. ‘Resmi görüşün dışına çıkan anormalliklerin derhal ortadan kaldırılarak devlet-ulus anlayışının tesis edilmesi esastır’ gibi hastalıklı zihniyetin uygulamalarıdır söz konusu olan. Neoliberal politikalar azgın dalgalar gibi önüne çıkan her engeli yok etmeye yönelik her yolu mübah görmektedir. İnanç alanı bu açgözlü ve yok edici devleşme dalgasının önemli bir dayanağı yapılmaktadır adım adım.
Devlet-ulusçu zihniyet egemenlik sağlayamadığı alanlara yönelik yeni oyunlar tertiplemekte bir sakınca görmemektedir. Bu zihniyetin şimdiye kadar demokratik yoldan herhangi bir sorunu çözdüğü tespit edilmemiştir. Kürt meselesini çözmeye yönelik süreç kaotik bir evreye ötelenmiş durumdadır. Devlet-ulus tipi laiklik ve inanç merkezleri ile devlet-ulus tipi ilim ve üniversiteler istenmektedir. Bu ilkel ve ceberut anlayışa göre her şeyin satılık olması ve dolayısıyla bir fiyatının olması gereğince önce ılımlı yöntemlerle pazarlık yapılmaktadır. Bu etkili olmazsa yani satın alma işlemi başarısızlığa uğrarsa hile ve şiddet devreye konulmaktadır. Dedelere maaş bağlanması, Hacı Bektaş Üniversitesi ve dedelerin devlet tarafından eğitilmesi başka nasıl anlaşılabilir?
ODTÜ’ye ödendiği iddia edilen ağaç parası diye anılabilecek bir paradan bahsedilmektedir. Düz mantıkla okunursa parasını ödedim o halde ağaçları kesebilirim/sökebilirim sonucu çıkmaktadır. Unutmadan ekleyeyim: Roboskî Katliamı’nda da aynı satın almacı yaklaşımı en yüksek perdeden dillendirmişlerdi utanmadan.
Demokrasinin yerelden başlayarak inşa edildiğini unutmadan ve yukarıda anılan kritik adımları da göz önüne alarak bu azgın devleşme dalgasına hep birlikte set örmek durumundayız. Aksi durumda devlet-ulus anlayışı, devlet-ulus faşizmi şeklinde ensemizde boza pişirmeye çalışacaktır. Yerel seçimlere sayılı günler kalmışken eskimiş düşünce ve yöntemleri terk ederek inançlara ve akademiye saygılı bir yenilikçi anlayışla devlet-ulusun egemenlik kurmak istediği alanlara ve kurumlara kıskançlıkla sahip çıkabilmeyi ve kendi ellerimizle yenilerini kurmayı öğrenmeliyiz.
Evrensel'i Takip Et