28 Ekim 2013 08:51

Bir yerli olmak - Biz Kuzguncuklular 8

Bir yerli olmak - Biz Kuzguncuklular 8

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sakın yanlış anlamayın, bizim Kuzgıncuk’u öyle makyajlı cicili bicili sanmayın…
Öyle olsa elimizden çıkar giderdi bakarsınız…
Her şey bizim ölçülerimizde… Amacımız da bu… Dedim ya başta:
Kopmamak, topluma, kendine yabancılaşmamak en önemlisi… Önemli olan insanca, topluca yaşamamız… Kendimiz için kendimiz karar vererek…
Bütün sorunlarımızı böylece daha kolay çözebileceğiz…
Bir yerli olmak da bu değil mi?

Buna da mı örnek?

Durun size azıcık da ilkokulumuzu anlatayım.
Yaz oldu, okullar kapandı… Çocuklar sokakta kaldı… Kimilerini sokaktan toplayıp Kur’an kursuna götürdüler, kimileri başıboş…

Otuz kadar arkadaşıma (her biri bir dalda bilirkişi) sordum:

— Bana bir ayda iki saatini armağan eder misin?
— Seve seve!
Dediler.
Konuları saptadık: Resim, heykel, şiir, oyun, kitap, fotoğraf, çevre, haritaların dili, müzeler, geziler, kent vb.
Tam otuz konu...
Gerekli izinleri aldık. (Kolay sanmayın...)

Her yere duyurularımızı astık:

YAZ OKULU
HER GÜN 9–12
KUZGUNCUK İLKOKULUNDA…

İlk gün 12 kişi geldi.
Üzülenler oldu…
‘Hele durun bakalım’ demeye kalmadı, biri iki gün içinde sayı 35–40 a çıktı.
Öyle başarılı oldu ki… Çocukların isteğiyle, zoruyla, ikinci ay da sürdürüldü.
Şimdi “kış dinlencesinde de yapacağız değil mi?” diye soruyorlar. Sokakta rastlaştıkça.


İlkokulumuz, ünlü Marko Paşa’nın evinden bozma… WC’lerine girilecek gibi değildi. Çatısı akıyordu, bütün duvarları kirli, paslı, çok kötüydü. Okul Aile Birliği Başkanı Tülay Hanım, Müdür Hüseyin Bey ile “Ne yapalım, ne edelim?” diye baş başa verdik.
Toplantıya çağıralım Kuzguncukluları dedik:

“Necdet Bey’in kahvesinde toplanıyoruz. Okulumuzu onaracağız”

diye duyurular astık gene…
Gelen geldi…

Bir de ne oldu biliyor musunuz?
Kuzguncuk da, yıllar sonra, hanımlar kahveye girdiler.
Kahvedekiler şaşırmadı desem yalan olur.
Garson

“Ne içersiniz?”

 diye sorarken pek tedirgindi.
Ama oldu.
Kadın erkek kahvede toplantı yaptık.
Kararlar aldık…

Bir kuzguncuk gecesi yapacağız, hep birlikte eğleneceğiz. İki katı para ödeyeceğiz…
(Yaptık, 3–4 milyon kazandık okul için)

Yardım toplayacağız herkesten…
(Topladık bir o kadar daha)


Panayır yapacağız…

İşte bunu görmeliydiniz… Herkes satılacak bir şeyler getirdi… Paşabahçe fabrikasından tutun, oyuncakçılara dek armağan toplandı. Cağaloğlu’dan kitaplar getirildi… Derken efendim bizim sokakta, öteki sokaktan getirilen pazarcıların tahta masaları üzerinde bir panayır kuruldu ki…
Dedim ya görmeliydiniz…
Çocuklar bir satış yaptılar ki…
Alan değil almayan pişman…
İki yarım günde 1.000.000.-net para sağladılar.

Bir milyon hiç mi hiç önemli değildi…
Çocuklar bir şeyler yaptılar, okullarının pis kokan, her şeyleri bozuk WC’lerini onarttılar…

Bu çocuklar büyüdüklerinde sizden benden başka türlü düşünecekler…
Söz değil, iş üretecekler… Tuttuklarını koparacaklar… Siz isterseniz inanmayın, ben inanıyorum. (Gezi’ yi düşünmüşünüzdür şimdi... Onlara yeniden MERHABA!)


Bana soruyorlar:
“Peki, anladık, ne olacak bu işin sonu?”
Hiçbir şey olmayacak!
Yalnızca bir örnek kondu ortaya!..
Dersini alan alır!..

İnsanlar çevrelerine “sahip” çıktıklarında (Ki görüldüğü gibi bu yeterliktedirler)
Çevrelerine katıldıklarında, bir şeyler kattıklarında (Ki görüldüğü gibi bunu sevinçle yapıyorlar) gerçekten demokrasi (tam çevirisi: halkın gücü) çıkar ortaya…

Bence Türkiye’mizin gündemindeki en önemli sorun EĞİTİM ile DEMOKRASİ.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa