Türban yasakçılığı ve güzellemeleri
Son çeyrek yüzyılda siyasetin en netameli ama istismarcıları için her zaman verimli olmuş tartışmalarından birisi de “kadınların türban takıp takmaması” üstünedir.
Elbette 21. yüzyılda, “normal” bir ülkede, “normal” bir toplumda kadının nasıl giyineceğine, başını nasıl örteceğine ya da hiç örtmeyeceğine dair bir tartışma absürt bir tartışmadır. Ancak sorun ülkemizde çeyrek yüzyıldan beri, cumhuriyetçiliğini “türbana karşı olma”, özgürlükçülüğünü “türban yandaşlığı” üstünden göstermek isteyen siyasi kamplaşma malzemesi yapıldığı için bir başörtüsünden ibaret olması gereken türban, bir siyasi alamete dönüştü.
Kuşkusuz ki, türban tartışmalarının alevlenmesi ve siyasi bir sorun olarak gündeme sokulmasında “türban yasakçısı zihniyetin” türban takanların özgürlüklerini kısıtlaması kadar, türbanı istismar eden siyasi odakların gayretleri de önemli olmuştur.
En son, üniversitelerde türbanlı öğrencilerin okumasının engellenmesinin ortadan kaldırılması, “demokratikleşme paketi”yle de kamuda çalışan kadınların türban takmasının serbest bırakılmasıyla “Sorun siyaset gündeminden düşer”, en azından tansiyon düşer diye beklerken, (Tabii Başbakan her gün meydandan türbanın serbest bırakılmasıyla kadınların nasıl özgürleştirildiklerini vatandaşın kafasına vurmaya devam etmezse!) şimdi de kadın vekillerin Mecliste türban takıp takmaması tartışması gündeme geldi. Öyle görünüyor ki bazı AKP’li kadın vekiller, önümüzdeki günlerde türbanla Meclise gelecek.
Böylece kadınlara AKP eliyle bir “özgürlük alanı” daha açılmış olacak!
Burada elbette türbanın yasaklanmasının savunulacak bir yanı yoktur. “Özel yaşamda serbest olsun da kamusal alanda, Mecliste olmasın!” gibi ayrımların da çok anlamlı olmadığı açıktır. Bu yüzden de burada karşı çıkılması gereken, kadınların türban takıyorlar diye çalışma ve yaşama alanlarının sınırlandırılması, “Madem başın örtülü kamuda çalışamazsın, vekil olamazsın!” denmesidir.
Ama bu yasağa karşı çıkmak demek, türban takmanın kadınları özgürleştirdiğini kabul etmek anlamına gelmez.
Şu açık ki, türban takmanın bir siyaset dayanağı olarak kullanılması, türbanın bir özgürlük alameti olarak görülerek övgüler dizilmesi; AKP ve onun arkasındaki “muhafazakar” odakların; “toplumu daha muhafazakarlaştırması”, din ve töre değerlerinin özel yaşama ve toplum yaşamına daha derinden nüfuz etmesini amaçlayan planının parçasıdır. Bu yüzden de türbanın yasaklanmasına karşı çıkarken, onun bir özgürlük simgesi değil ama kadını kuşatan gelenekçiliğin alameti olduğu gerçeğini atlamamak gerekir. Bu yüzden de türban yasağını kaldırmayı savunmak, türban takmanın kadını özgürleştirdiğini savunanları eleştirmemek anlamına gelmez. Dahası türban yasağına ya da genel olarak kılık kıyafete kurallar getirilmesine karşı çıkmak, türban takmanın aslında kadınların özgürlük mücadelesiyle çatışan bir tutum olduğunu, “türbanın da sonunda bir üniforma tarifi, bir sınırlama” olduğunu propaganda etmekle, türban takmayı teşvik etmeyi, özendirmeyi eleştirmekle çelişmez. Tersine gerçeğin bu boyutuyla tartışılması, bugün “türban yasağının kalkması”yla daha da önem kazanmıştır. Hele de AKP ve onun yedeklediği çevrelerin yarattığı gerçeği ters yüz eden “türbana güzelleme” içerikli propagandanın “türban özgürlüğü” dışındaki tüm özgürlükleri “türbanla” örttüğü dikkate alındığında bu daha da önem kazanmaktadır.
Evet, türban takılması özel yaşamda da, kamuda da Mecliste de kadınların özgürlüğü sorunu değildir. Ama, bunun yasaklarla çözülecek bir sorun olmadığı da ortadadır. Tersine türbanı, kılık kıyafeti bütün alanlarda (özel, kamusal, Meclis, ...) yasaklanmasına hayır demek, bunu siyasi gündemin bir maddesi olmaktan çıkarmak, özgürlük ve demokrasi mücadelesi için daha geniş bir alan açacaktır.
Evrensel'i Takip Et