HDP ve karşı harekat

Halkların Demokratik Partisi”nin kuruluşunun gündeme gelmesi ve kuruluşunu ilan etmesi üzerine başlıca iki tutum dikkat çekici şekilde açığa vurulmuştur. İlki, Türkiye’nin baskı gören, sömürülen, sınıfsal, etnik, inançsal ve ‘cinsiyetçi’ baskıların hedefinde olan on milyonlarca emekçinin ve onların genç kuşaklarının şu ya da bu kadarıyla da olsa mücadele ve örgütlenme pratiğiyle yüz yüze gelmiş olanlarının tutumudur. Bunların çok büyük kesimi bu oluşumu, bütün sömürülen ve ezilenlerin dünya kapitalizminin ürünü olan sömürü, savaş, baskı ve hak yoksunluğuna karşı mücadelede mevzisi, özgürlük ve demokrasinin elde edilmesi için gerekliliği mutlak olan mücadele birliğinin yeni katılımlarla genişleyecek bir örgütü olarak görüp sevinçle karşıladılar. İlerici, işçi ve emekçilerden, ezilenlerden yana basın organları bu sevinç ve duyguyu yansıtan haberleri yayımladılar. Sosyal dayanağını kent ve kırın bütün sömürülen ve ezilenlerinin oluşturduğu, Kürt, Türk, Arap ve diğer tüm “etnik kesimler”den halk(lar)ın anti demokratik sermaye diktatörlüğüne karşı bir cephe örgütü haline gelmesi için bütün katılımcılarının çalışacaklarını ilan ettikleri bu yeni parti, ama diğer taraftan ve daha ilk adımında bir karşı atakla da yüz yüze gelmiş bulunuyor. Tescilli burjuva çanak yalayıcıları ile psikolojik savaş kurmaylarının salvo ateşi başladı. Doğaldır; eninde sonunda sınıf savaşıdır, herkes kendi sınıfı ve cephesinin çıkarlarını savunacak, buna uygun davranacaktır.
Karşı saldırı “cephesi”nde ırkçı, şoven milliyetçi, demokratik haklardan yalnızca tekellerin çıkarlarıyla Batılı büyük emperyalist güçlerin stratejik hesaplarını anlayan parti, kurum ve kesimler ile onların sözcülüğünü her koşulda sürdüren liberal-muhafazakar ve gerici gazeteci-yazar takımı bulunuyor. Bu kesimden gösterilen tepkilere, bunların ifadesi makalelere baktığımız zaman, bunların HDP’nin başarısız kalması için daha ilk günden psikolojik savaş aygıtının taktiklerine baş vurduklarını görüyoruz. Çıkarı ve haklarını kazanmaları ancak sermaye karşıtı mücadele örgütlerinde birleşmekte olan geniş halk yığınlarını düzenin AKP, CHP, MHP vb partilerinin etkisinde tutmak için, sosyalist, devrimci demokrat kesimleri ve onların yürüttükleri özgürlük ve kurtuluş mücadelesini karalamak, bu savaş “sanatı”nın en önemli unsurunu oluşturuyor. Yalan, çarpıtma ve karalama saldırı malzemeleridir. Burjuvazi ve gericiliğin cephaneliği bunlarla tıka basa doludur.
Beklenen ve baş vurdukları taktiklerden biri “bölücülük”, “terör”, “sınıf savaşı” kavramları üzerinden henüz açıkça kendi çıkarlarının savaşına girişmemiş halk kesimlerini HDP’den uzak tutmaktır. İkincisi, HDP’yi oluşturan ve fakat her biri farklı proğramatik hedeflere de sahip olan parti, grup, kesim ve kişiler arasındaki ideolojik farklılıkları gerekçe edinen ve her fırsatta bunların istismarı üzerinden bir “karıştırıcı” propaganda. Üçüncü, bu oluşumların her biri içinde, “Biz zaten bir parti ve mücadele örgütü olarak varız ve faaliyetimizi sürdürüyoruz, bu HDP’de ne oluyor?​” sorusunun tartışılmasını gündemde tutma kurnazlığıyla birleşik hareket ve mücadeleyi güçten düşürmeye çalışmaktır. Çokça örneği ortaya çıktı. Yer darlığı nedeniyle sadece üç örnek vermekle yetinelim: Güneri Civaoğlu, “ÇATI partisi “HDP (Halkların Demokratik Partisi)” ilk kez İmralı’da dile getirilmişti” diye yazarak, ve “Kandil’de kaleşnikof namlularıyla dayatılan barut kokulu politikalar”dan söz ederek, Kürt-Türk ve diğer tüm ulusal-etnik kesimlerden emekçi birliğini, Öcalan ve Kürtler denince “çekinceli” olabilecekler üzerinden zayıf düşürme kurnazlığını dile getirdi. Onu Taha Akyol izledi. (26.10.2013) tarihli makalesinde, “Öcalan yeni bir parti kurduruyor, bu parti “çatı partisi” olacak,…“ Normal Batılı demokrasi kavramının PKK çizgisindeki harekette ne kadar iğreti kaldığının bir göstergesi bu “çatı” girişimi….. mevcut totaliter yapıya, “çatı” ile kırk-elli yıl önceki totaliter solun aşısı yapılacak gibi gözüküyor. Batılı demokrasiye inanan Kürtlerin dikkatine” diyor, Altan Tan’ın yıkıcı eleştirisini sahiplenerek, HDP’nin güçlenmesine barikat örmek üzere, baskı ve sömürüyü kutsayan “Batılı demokrasi”yi,-ve sözüm ona onun Türkiye versiyonunu sahiplenmeyi salık veriyordu. “İstihbarat gazetecisi” olarak bilinen Namık Durukan ise, 29 Ekim Tarihli Radikal’de “BDP’yi karıştıran iddia” başlığıyla bir haber yaptı. Durukan ve Radikal, ABD’ye giden S.Demirtaş’ın HDP oluşumuna karşı olduğu için kongreye katılmadığını ileri sürüyor, HDP ve BDP içinde kargaşaya “oynuyor”du!
Karşı harekatın haber ve yorumlarının yoğunlaşacağı; bunların HDP ve ‘bileşenleri’nin saflarında kargaşa yaratmayı da içerecek şekilde, güçlenmesinin önünü kesmeyi hedefleyecekleri görülüyor. Bu psikolojik savaş taktiklerine karşı uyanıklığı da elden bırakmaksızın bir halk demokrasisi; halkın demokratik cumhuriyeti, burjuva diktatörlüğü olmayan ve sömürünün olanaklarının yok edileceği bir işçi-emekçi yönetimi ve düzeni için mücadeleyi ve onun görgütlerini güçlendirmeyi ısrarla sürdürmek gerekiyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et