03 Kasım 2013 00:45

En iyi duvar yıkılmış duvardır

En iyi duvar yıkılmış duvardır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Haftalardır, “Benim ilçemde sınırın öteki tarafında yaşayan insanlarla hemşerilerim arasına duvar örülüyor”, diye, etkili yetkili bilinen her makama başvuran ve bu “insanlık suçunu” duyurmak için başka bir yolu kalmayan Mardin’in Nusaybin ilçesinin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan, bugün “ölüm orucu”nun beşinci gününde!
“Duvar”, niçin olduğundan da bağımsız, aklımıza hemen iki olumsuz şeyi getirir. Birincisi insanları birbirinden ayıran bir engel ya da önünde insanların kuruşuna dizildiği bir yapıdır.
“Duvar”ı “olumlu” olarak akla getiren de Nazım’ın o ünlü; “O duvar o duvarınız vız gelir bize vız” diye başlayan halkların bütün duvarları yok etme azmini haykıran şiiridir!
Bu yüzden de Nazım’ın dediği gibi, “en iyi duvar yıkılmış duvar”dır!
Hele hele duvar, halkları birinden ayırmak için yapılıyorsa, bir insanlık suçuna da dönüşür.
İçişleri Bakanı Güler, “Oradaki mayınlı alandan dolayı can ve mal güvenliğini korumaya, yönelik bir duvardır…. Ama farklı bir şekilde algılatılmaya çalışılıyor” diyor. Ama bu iddiaya kimse inanmıyor. Çünkü gerekçe bu olunca, ister istemez akla, “Bırakalım daha eski zamanları, 11 yıldır iktidarda olan AKP Hükümetinin aklına yeni mi gelmiştir, vatandaşın can ve mal güvenliği?​” sorusu geliyor. Ve hemen arkasından akla, Rojava’daki özgürlük mücadelesi geliyor. “Duvar”ın da gerçek nedenini anlıyor soruyu soranlar: “Duvarın” da asıl olarak bölgedeki halkların özgürleşme ve kardeşleşme mücadelesini ayırmak için çekildiğini fark ediyorlar.
Çünkü son yıllarda sınırın iki tarafında yaşayan halklar (Kürt, Arap Süryani,…) daha iyi gördüler ki, özgürlükleri ve kendi gelecekleri hakkında karar vereceklerse sınırları aşan bir birik, dayanışma ve ortak mücadele hattına girmeleri gerekmektedir. Rojava’daki mücadeleyle bu daha da iyi görüldü. Bunu, Türkiye’yi yönetenler de gördükleri için onlarca yıldır sınırın iki tarafındaki mayınlarla ayırdıkları halkları şimdi bir de duvarla ayırarak bölünmüşlüğü sürdürmeye çalışmaktadırlar. Üstelik de bu insanlık suçunu, kendi döşedikleri mayınları bahane gösterip, “Aman vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine zarar gelmesin” ikiyüzlülüğüne sığınarak işliyorlar.
Hatırlanırsa son birkaç yıldan beri Suriye-Türkiye sınırı arasında döşenmiş mayınların kaldırılarak toprakların topraksız az topraklı köylülere dağıtılması isteniyor. Hükümet de bu mayınları temizletmek istiyormuş ama temizletemiyormuş gibi görünüyordu. Çünkü uluslararası sözleşmelere göre Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi gerekirdi. Ancak Türkiye, “temizlenmesi zor”, “mayınların döşenme planı yok”, “sökülse de temizlenmiş olmaz”,… gibi bahanelerle sürekli ayak sürüyerek mayınları kaldırmadığı gibi şimdi de mayınlı araziyi bahane ederek sınıra duvar görmektedir.
Sınırın iki tarafında da halklar, duvarın halkların “can ve mal güvenliği” için çekildiğine inanmadıkları için Ayşe Gökkan’ın eylemine hızla genişleyen bir destek  verilmektedir. Özellikle duvarın yapıldığı Türkiye tarafı önümüzdeki günlerde büyük kitlesel eylemlere gebedir.
Çünkü halkların can ve mal güvenliği ne mayınlarla ne de duvarlarla sağlanamaz. Duvar, mayın, dikenli tel, askeri gözetleme kuleleri, karakollar,… ancak egemenlerin iktidarını, kendi ihtiyaçlarına göre çizdikleri sınırları korumanın araçlarıdır. Halkların can ve mal güvenliği de gelecek güvenliği de ancak sınırları aşan bir kardeşleşme, dayanışma ve ortak mücadeleden geçer. Bugün de Ayşe Gökkan’a en büyük destek; duvarın inşasına son vermek, yapılan duvarın yıkılması ile mayınlı arazilerin temizlenerek halka devredilmesi için mücadeleyi tüm ülke sathına yaymaktan geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa