06 Kasım 2013 09:13

Rehavet yok, sancak menzile

Rehavet yok, sancak menzile

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan RT Erdoğan, Kızılcahamam nutkunda diyor ki:
“…Menzile giden yolda çok ama çok dikkatli olmak, o sancağı da çok iyi kavramak zorundayız. En küçük bir rehavet, en küçük bir gevşeme Türkiye’nin eski Türkiye’ye rücu etmesine sebep olabilir. (3 Kasım 2013)
Menzile giden taşlar birer birer döşeniyor… da
Sancakta ne yazıyor, tam seçilemiyor… ‘Neoliberal’ ibaresi at nalı gibi ortada ama ötesi…
Muamma mı, bana mı öyle geliyor?


İKTİDAR, ÖĞRENCİLERİN YUVASINI YAPACAK...

Hükümet takı törenini başlattı...
Aile Bakanlığı yeni evlenenlere 10 bin lira kredi verme kararı aldı... (29 Ekim 2013)
Gençlik Bakanlığı eksik kalmadı:
Evlenen üniversite öğrencisinin kredi borçlarını silecek… 280 liralık krediyi karşılıksız ödemeye devam edecek… (2 Kasım 2013)
Böylece müesses nizamın uzvu olmaya daha gencecikken atılacak… Vakitlice hayat gailesine karışacak…
Çevik’lere “Sıksana sıksana…” temposu tutacağına… “Abi, ucuz domates nerede?​”yi soracak…
Tabiatıyla buna paralel bazı adımların da atılması lazım… dı.
Ki, Kızılcahamam nutkunda da Başvekil buna işaret etti:
* Başbakan: Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak” (Radikal, 4 Kasım 2013)
Haberin ardından... “Haydaa!?​” çekilince, “iyi polis” devreye girdi…
* Bülent Arınç, Kızılcahamam Kampı’nda üniversite öğrencileri ile ilgili konuşulanların, gazetelerde yazılanlarla ilgisi olmadığını söyledi: ‘Öğrenciler evlerde kimlerle birlikte kalıyor, ne yapıyorlar... Bunlar bizi ilgilendirmez…. “Gazetelere yansıdığı şekilde özel evlerde kalan öğrencilerin denetlenmesi gibi haberler gerçeği yansıtmamaktadır. (4 Kasım 2013)
* Yalçın Akdoğan: Denetimin konusu evler değil, izinsiz apartlar; örgütlerin istismarı var (4 Kasım 2013)
* Başbakanlık kaynakları, Erdoğan’ın ‘Aynı evde kalan kız ve erkek öğrencileri değil, yurtları denetlemek için talimat verdiğini’ söyledi. (4 Kasım 2013)
* CHP’li Umut Oran’dan Başbakana: Ahlak polisi, İran gibi ev mi basacak? (4 Kasım 2013)
Basacak mı, göreceğiz...
‘O kadar da değil’ci şeklinde dudak bükeceklere ise türban sürecine bakmayı öneririm:
 (http://www.sendika.org/2013/10/turban-akp-anatomisinin-anahtari-erol-aral/


CÜMLE KAPISI

TCDD Genel Müdürü şikayetçi: Marmaray’ın her yerini elliyorlar (31 Ekim 2013)
Financial Times’a konuşan Türkiye’deki cihatçılar: Babamız Erdoğan! (2 Kasım 2013)
Eğitim şart: AA Montesquieu’nun adı Montesquo”, Jean Jacques Rousseau’yu ise “Jan Jack Roussou” yazdı. (2 Kasım 2013)
Türkiye Gazetesi Manşeti: Marmaray’a Gezi Sabotajı (3 Kasım 2013)
Sevilay Yükselir’e iyi haber: Akıncılar, MİT Müsteşarı Fidan için yüzlerce İnternet sitesini ‘hack’ledi (4 Kasım 2013)


DERKENAR

Başbakan: Muhalefetin dilinden yargı iyi anlıyor, davalardan bol bol para geliyor (3 Kasım 2013)
Yargıda ‘dil eğitimi” hedeflenen mertebeye ulaştı demek ki… Diyebilir miyiz?


AKP’NİN MEDYA KULLANMA KILAVUZU

Gündem inşa etme ve yönlendirme…
Giderek hegemonya tesis etme/sürdürme aracı:
‘İdeolojik aygıt’ olarak medya…
AKP’nin icadı değil ama…
Çağrıştırdığı ve kapsadığı her anlamıyla, tepe tepe kullanıyorlar…
Tüm süfli marifetlerini devreye sokarak... Dibine kadar...
Biraz karikatürize ederek özetleyim:
Ajandalarındaki maddenin sırası geldiğinde, çoğunlukla Başbakan ortaya bi’ başlık atıyor…
Sanki geçerken, öyle önü sonu düşünülmemiş, o aklına gelmiş de söylenmişçesine…
Hani, velev ki, kabilinden…
Beklenmedik, sarsıcı, aykırı, ‘ezber bozucu’ vesaire ise mevzu, sayın kamuoyu şööle bi yutkunuyor…
İlk tepkiler gelmeye başlamasıyla tevil ve tefsirler devreye giriyor…
Aslında öyle demek istemedi... Şey derken, şey oldu... Maksadı şuydu buydu, derken...
Yanlış anlaşılmalardan, kötü niyetli yorum ve yaramaz bi’ kısım ‘eyy medya’dan şikayet edilirken….
Tepki ve tartışmaların seyrine göre bazı bakan, AKP’li vekil, müdür, yazar, çizer vesaire de tersten çakmaya başlıyor…
“Kati surette reddedilen” o mevzu izah edilmeye, giderek neden olmasına evriliyor… Sonra da alenen savunuluyor…
Ama dikkat: Henüz “Onun görüşü… Kendisini bağlar”  durağında bekliyor mesele…
Sağlı sollu kroşelerle abandone olan ahali, yaratılan mesaj ve demeç toz dumanı içinde önünü göremiyor…
Kim, neyi savunuyor? İktidar ne diyor? Anlayan beri gelsin hali… “Demokratik ortam” pozu da ihmal edilmeden taban tabana zıt görüşler, iktidarın açıklamalarında kendine destek bulabiliyor…
Bittabi biz faniler de konuşa tartışa meseleye ısınıyoruz…
Kanat önderlerimiz elimizden tutup “Bak dünyanın sonu değilmiş” vizyonu istikametine sürüklüyor… Aheste aheste..
Eğer “Rafa kaldıralım” raddesinde değilse…. Kıvamına geldi gari, kanati hasıl olmuşsa…
En fazla “Arkadaşlar biraz daha çalışsın” farsı ile ikna süreci hızlanır...
Veee… Onlar erer muradına… Biz?
“Milletin gerçeği”ne ikna olamayan “marjinaller” için de zaten yataklı TOMA’lar sırada…


Satır altından notlar...

SÖZCÜ’NÜN SORUSU

Tiraj atağına kalkan Sözcü, Habertürk’ten sonra Sabah’ı da altına aldı (gazeteciler.com, 4 Kasım 2013)
Zira… Bu haftaki satışını 13 bin 818 artırarak, 339 bin 741’e çıkarmış…
Bu medya başarısı neyin işareti?
Sadece ilgili bilim disiplinleri değil…
Sol-sosyalist basın da cevap aramalı bu soruya:
Faşizmin sınırlarında dolaşan Sözcü’ye, AKP karşıtı öfkelerini yakıt edenleri ihmal ettik mi?

NAGEHAN ALÇI’DAN BİR İYİ, BİR KÖTÜ HABER!

Peki, tamam... Önce, kötü haber:
“Şahit olduğumuz sebeplerle idrak etmem hayli zaman aldı. Evime dönüyorum. Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Bana tahammül eden izleyici ve okuyucularıma müteşekkirim… Bu süre zarfı için tek tesellim Altan (Öymen) Abi’nin hâlâ hayatta olması… Maazallah; CNN’deki programımız sırasında hücceten gitseydi Altan Abi… Sevenleri anlayış gösterip, mazur görseler bile… Katiyen affetmezdim kendimi…”  Demedi… Henüz.
İyi haber, N. Alçı’nın twetter adresinden gelmiş…
“Bugünden itibaren proramımla Fox TV’deyim…” (4 Kasım 2013)
Biliyorsınuz: Ne hikmetse ve nereden icap ettiyse… Nagehan Hanım “Bırakın Konuşalım” demek için Kanal D’deydi…
Lakin Kanal D izleyicisinin, tamam, “Bırakıyoruz, konuş”… Ama gözünü seveyim bize karışma… Hissiyatı sebebiyle programın reytingi yerlerde sürünmüş...
İlk yüze bile girememiş.
Kanal Yönetimi de daha fazla dayanamamış… Geçen hafta programı yayından kaldırmıştı…
Anladığım şu:
Medya patronları ve yöneticilerinin alavere dalavere… Yağlama yıkama dışında bi’ işleri daha var:
Bazı hatırlı nevzuhur şahsiyetlere iş yaratmak…
Becremedikleri mevkide “bana ne bana ne!..” tepinmesi dinmeden, bu kifayetsiz muhterislerin… Hooop başka bir medya kuruluşunu kapısına bırakılıyorlar…
Akif Beki için kaç don biçildi de içinde kayboldu hatırlayan var mı?
“Top benim, takımı ben seçerim” şımarıklığındaki küçük bey/hanımların gönlünü hoş tutmak…
‘Beki efendim’ halinde olmak bile ızdırap verici olmalı…
Bunu düşündükçe… Medyacıların tüm günahlarını affedesim geliyor, kendi hesabıma…

DENİZ TOPRAK GİBİ GEBE… KOŞUN…

Marmaray açılışı sırasında Kız Kulesi’nde Erdoğan protestosu (29 Ekim 2013)
Vakti dolanlar Üsküdar meydanında…
Vakti gelenler az ileride… ‘Vaktin doldu Teyyip’ kararımızı tebliğ ediyordu… Kız Kulesi’nde.
O Gün…
‘Mare Nostrum’da ‘Adalılar’… Kerem gibi yana yana…
Bağır bağır bağırıyor…du.
Kurşun eritmeye çağırıyor…du.
Koşuun… Koşalım!
Deniz toprak gibi gebe…
(Nâzım Hikmet’e saygıyla…)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa