07 Kasım 2013 08:55

Fenerbahçe Kongresi, Aziz Yıldırım ve 'direniş'...

Fenerbahçe Kongresi, Aziz Yıldırım ve \'direniş\'...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fenerbahçe’yi bu sezon tanımlayacak en doğru kelime herhalde “direniş”.
Obradovic ile müthiş bir ivme yakalayan basketbol takımı, Barcelona’dan sonra Eurolig’in favorileri arasında gösterilen CSKA Moskova’yı da 26 sayı farkla 86-60 geçmeyi başardı. Obradovic’in başta takım savunmasına kazandırdığı “direnç” bu galibiyette önemli bir rol oynadı. Bu başarının 18 yaşındaki Kenan Sipahi ve Metecan Birsen’in de oynadığı takımla gelmesi ayrıca çok değerli.
Cumartesi günü erkek voleybol takımının iddialı Halk Bank karşısında, 2-0 geriye düştüğü maçı 3-2 kazanması, bir başka “direniş” öyküsüydü.  Castellani  yönetiminde her geçen gün daha da iyiye giden takım, salı günü P. Warszawska’yı Polonya’da 3-0 yenerek Avrupa’da da iddialı olduğunu gösterdi.
Bursaspor gibi zorlu bir deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçı 3-2 kazanan futbol takımına ise ayrı bir parantez açmak gerekiyor. 90+1’de 2-2’ye yakalanan takımın pes etmeyerek uzatmaların son saniyesinde 3. golü yakalaması ve henüz 10. haftası oynanan ligde üçüncü defa uzatmalarda kazanması “direniş”  derken ne anlatılmak istendiğinin somut örneği. “Hakem son düdüğü çalmadan maç bitmez” klişesi bu sezon Fenerbahçe tribünü için ayrı bir anlam kazandı. On haftada oynadığı maçların son 15 dakikasında 8 gol atan takım, yorumcuları da zor duruma sokuyor. Spor basınında, baskı saatinin basıncıyla maçın 80. dakikasında yazısını yazıp yollayan çok sayıda yorumcu, Fenerbahçe maçlarında herhalde çok zor durumlara düşüyordur.
Sportif alandan yönetim alanına geçersek, hafta sonu gerçekleşen kongreyle birlikte, esas büyük “direnişin” 3 Temmuzdan beri camianın bütününde ortaya çıktığını görülüyor. 3 Temmuz sürecini basit bir “şike operasyonu” olarak görmek isteyenler için artık “dert anlatacak” bir durum yok. Görünen o ki camianın büyük çoğunluğu “şikeye” ilişkin en ufak bir kuşku duysa zaten kendi elleriyle 2010-11 kupasını federasyona geri iade eder. Nitekim kongre haftasındaki hesaplaşmalarda, M. Ali Aydınlar’ın itiraflarıyla, sadece Ali Koç değil, Aykut Kocaman da net bir biçimde eğer “şikeye ilişkin tek bir deliliniz varsa bizi küme düşürün” diyerek dönemin federasyonunun yolunu açtığı ortaya çıktı. Bu talebin diğer kulüpler tarafından panikle nasıl reddedildiğini unutanlar veya unutulduğunu varsayanlar şimdi “küme düşürülmeliydi” diye konuşuyorlar.
3 Temmuz’un ne olduğunu anlamak için sadece geçen haftaya bakmak yeterli. Mehmet Ali Aydınlar, camianın içindeki bir dinamikle değil, “hükümetin” ve “diğer iktidar” güçlerinin desteğiyle başkan adayı olarak ortaya çıktı. Bütün televizyon programları ve gazete köşeleri emrine verildi. Galatasaray yönetiminden, hükümet sözcülerine, “reytingi” yüksek hakem eskilerinden, “yeni Türkiye’nin” sermaye gruplarına kadar önemli bir kesim Aydınlar’ı destekledi. Bunlara bir de Fenerbahçe’nin içinde eskisi gibi “at oynatamayan” çıkar gruplarının sözcüleri de eklenince, birçok kişi Aydınlar’ı yeni dönemin başkanı olarak görmeye başladı. Oysa yapılmaya çalışılan uzun zamandır görmeye alıştığımız medya aracılığıyla “toplum mühendisliğinden” başka bir şey değildi.
Ancak “mühendislik” çalışması bu sefer başarılı olamadı. Bir spor kulübü kongresine göre çok büyük bir farkla Aziz Yıldırım’ın yeniden başkan olması bazıları için sürpriz olsa da camiayı yakından bilenler için değildi. Türkiye’nin son dönemine damga vuran toplu davaların bavul taşıyıcıları, kongre sonucunu ekranlarda adeta bir matem havasında karşıladılar. 3 Temmuz davasının savcısı Mehmet Berk, özel yetkili mahkemeler kapatıldıktan sonra verdiği röportajda “böyle bir direniş” beklenmediğini ağzından kaçırmıştı, o “direniş” eritilmeye çalışıldıkça belli ki güçlenmiş Kadıköy’de.
A.Yıldırım’ın 6821 oyunu küçümsememek gerekiyor, spor kulüpleri içinde rekordur. Düşünün ki GS başkanı Ü. Aysal 1404, TS başkanı İ.Hacıosmanoğlu 1571, BJK başkanı F.Orman ise 3850 oyla başkanlık koltuğunda oturuyorlar.  Aziz Yıldırım yeniden başkan seçildikten sonra, Başbakan’ın kızgınlığını gizleyemediği açıklamalarını, Akif Beki’nin topa giriş tarzını görenler hala 3 Temmuz “siyasi bir operasyon” değildir diyorlarsa, Türkiye’yi hiç tanımıyorlar demektir. Bütün bu baskıların Fenerbahçe ahalisini sindireceğini düşünenler varsa onlar da bu ahaliyi hiç tanımıyor demektir.  Maç öncesi yoğurtçu parkında bir tur atmak bile anlamaya yetiyor, bu sene Kadıköy’de çoktan “direniş” yılı ilan edilmiş.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa