9 Kasım 2013

Muhalefetin yaşam tarzı savunması

İktidar partisi adına Başbakan Erdoğan’ın söylem ve çıkışları hiç şüphesiz toplumun geniş bir kesiminde endişe uyandırmaktadır. Devletin yaşam tarzlarına müdahalesi, olarak yorumlanabilecek hiçbir girişime sessiz kalmamak gerekir.
Ancak siyaset ve özellikle toplumsal muhalefet, sadece bir şeye karşı çıkmak değil, savunduğunu etkin biçimde örgütleyebilme becerisidir. İçerik olarak haklı olduğunuz konularda bile meramınızı doğru biçimde ifade edip, yaklaşımınıza toplumsal destek bulamazsanız, etik ya da düşünsel anlamda doğru olanı yapmanız, siyasi zeminde yeterince ciddi bir anlam taşımaz.
Öğrenci evleri konusu ancak ve ancak öğrencileri ve ailelerini ilgilendirir. Bu konuda Başbakanın sergilediği tavır, hem incitici, töhmet altında bırakan hem de müdahaleci bir yaklaşım içermektedir. Elbette bu tavır karşısında “istediğimiz gibi yaşarız” tepkisini ortaya koymak bir haktır. Bu hakkın sınırlarını tartışmayı bir tarafa bırakıyorum. Zira bu sınırların istismarı dolayısı ile devletin her alana müdahale yetkisini abartılı biçimde kullandığını biliyoruz. Nitekim konu ile ilgili İçişleri Bakanı Güler tarafından yapılan açıklamada, “ahlaksızlık ve terör” ilişkisi üzerine kurulan cümleler bu zihniyetin tipik bir yansımasıdır.
Türkiye siyasetinde bu muhafazakar sağ siyaset dilinin yeni olmadığını unutmamalıyız. Seksenli yıllar öncesinde devrimci gençlik hareketlerine karşı kullanılan argümanlar hemen hemen aynıdır. Komünistlerin, din, aile, namus gibi tüm değer ve kurumları ortadan kaldırma çabası içinde oldukları söylemi toplumda ciddi bir karşılık bulmuş ve bu korku, sosyalist muhalefet hareketlerine yönelik güvensizliği derinleştirmiştir.
Elbette siyasal mücadelede toplumun değer yargılarına karşı da pozisyon almak gerekebilir. Nitekim Peygamberler dahil egemen düzene karşı yeni bir toplumsal ve ekonomik ilişki tarzı öneren her devrimci, bir yandan da topluma yönelik uyarıcı yaklaşım içinde olmuştur. Toplumun değer yargılarına teslim olanların iddiaları da kalmaz. Ancak bugün Türkiye siyasetinde asıl handikap, iktidarın geniş kitleleri maniple etmesi karşısında, muhalefetin toplumda güven oluşturmada başarısız olmasıdır.
Toplumdan kopuk ve bildiğini okuyan bir siyaset dili ile, gittikçe otoriterleşen iktidar siyasetine karşı durabilmek bir yana, tam da onun istediği kamplaşma siyasetine hizmet edilmiş olur. Oysa doğru bir yaklaşım ile hem bu kuşatma kırılabilir hem de toplumsal hafıza da yeni arayışlara yer açılabilir.
İki yüzlü muhafazakar ahlakçı yaklaşımla yüzleşmeyi sağlamanın yolu, toplumsal değerleri hafife almak ya da ahlakı önemsemeyen bir siyaset dili kurmaktan geçmez. Bu tercihe saygı duymakla birlikte, ülke siyaset gündeminin başka önceliklere odaklanması için farklı bir muhalefet diline ihtiyaç olduğuna dikkat çekmek isterim. Bugünkü iktidarı güçlü kılan asıl dinamiğinin muhalefetten kaynaklı zayıflıktan beslendiğini unutmayalım.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et