Evlilik şirketinin iflası
Fotoğraf: Envato
Geçen haftadan beri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yılda 20 bin boşanmayı engelleyeceğiz diye tutturuyor. Kutsal aile mitinin günümüzdeki sürdürücüsü olan devrimizin mülki idaresi, kadın ve erkeklerin mutsuzluk ve türlü sıkıntı pahasına bir arada yaşama eziyetine tahammül etmesini canı gönülden istiyor. Çünkü boşanmak, ataerkil düzene başkaldırmak anlamına geliyor. Kadınlar için yüzyıllar önce tüzüğü yazılmış o buyurgan kurum, yani aile, bir kez kurulsun ve ömürce sürsün, içine kötülük dahi kaçsa bu adaletsiz birlik dağılmasın isteniyor. Bu toplumun tek dayatması değil ama en acımasız olanı.
Ne demişti geçmiş yüzyılın en iyi yazarlarından Ingeborg Bachmann: “Faşizm atılan ilk bombalarla başlamaz. Her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar… Ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, sadece savaş vardır.”
Barış da iki kişi arasında başlar. Aksu Bora’nın deyişiyle, ‘ağaç dikmekle’ başlar. Bir kediyi, bir yemeği, bir kitabı sevmekle başlar. Savaşı literatürden kovmakla, yaşadığın alemin farkına varmakla, niye durmaksızın üretmek, sanat üretmek, özne üretmek, anafikir üretmekle uğraşman gerektiğini anlamakla başlar. Barış ev içlerinde filizlendikçe o iki kişi gerçek anlamda ‘yaşar’. Evlilik kardeşlik, dostluk gibi erdemlerden muaf olmamalıdır. Bilakis, sevdiğiyle önce dost olsa insan! Restleşmeyi, sevişmeyi, söyleşmeyi, ağlaşmayı, gülüşmeyi, bölüşmeyi anlamlı kılan o rastlaşmayı sevse önce! Tadına çıkara çıkara sevse hem de. Böyle yaşamak varken bireyi kuruma mecbur bırakmak niye? Evliliği mutlak bir son olarak öğretmek faşizmin kendisi değilse ne? Zira çoğu evlilik cehennemin dibinden hallice.
ALTERNATİF AİLE MÜMKÜN
Evli kadının tarihi, bir yenilgiler tarihidir. Kendisinin olmayan bir kozayı örmekle geçen, ne ki kelebek olmasına bile izin verilmeyen, yani doğası allak bullak edilmiş bir canlıdır o son tahlilde. Evlilik çoğu kadın için tahrip gücü yüksek bir bomba… Bir mecburiyet pratiği… Bir ‘bir türlü kendin olamama’ hali… Adanmışlığın yüceltilmesi… Fedakarlığa övgü, yalnızlığa yergi vakti… Birlikte yaşayabilme, birbirini taşıyabilme değil, birbirine tahammül edebilme gücü gerektirdiği söylenen, kafası karışık bir kurum olarak ailenin, yakıtını iki kişi arasında başlayan ve sonu gelmeyen çelişkilerden, çatışmalardan alan gemisi kaç denizi kazasız geçebilir ki?
Kadınlar ve erkekleri birlikte özgürleştirebilecek başka ‘aile olma’ biçimleri mümkündür oysa. Ebeveyn hiyerarşisi yaratmadan, cinsiyetçi iş bölümüne izin vermeden, gündeliği kurumsallaştırmadan alternatif aileler kurmak, seçtiklerimizle aile olmak zor değildir. Bir tercih meselesidir. Bir yanda, muhafazakarlıkla muhafaza edilecek hiçbir şeyin kalmadığına inanmamızın gerekliliği; diğer yanda bedenleri, kimlikleri ve fikirleri denetim altında tutmanın yolu olarak evliliğin belirsizliği… Ve biz, aklını vicdanıyla birlikte kullanmaya seversek, had-hudud dersek, hak-hukuk gözetirsek alternatif olana göz kırpsak iyi olacak. Çünkü ancak orada bir parça kurtuluruz haşmetli devletlerin ahlakçı yasalarından. İnadına hep birlikte yaşamayı, özgürlüğü ve esareti de paylaşmayı, birbirini düşüren değil ayağa kaldıran insanlar olmayı, çıkarları uğruna zıvanadan çıkanlara değil, mesela sinemadan çıkanlara öyküler yazmayı ve fani canlılar olduğumuzu unutmamayı deneyebiliriz.
SAĞIR ODA, AĞIR KAPI, AKSAK LİSAN
Evliliği hem bir tüketim hem de denetim aracı olarak pazarlayan muhafazakarlardan en azından bu dünyada kurtuluş yok. Paralel evrende belki. Diyeceğim o ki, boş verin kızlı erkekli evler, meşru-gayri meşru hayat zırvalarını! Devlet zaten yatak odamızdan hiç çıkmadı. Asasıyla hep koynumuzda, ahlakıyla hep ayakucumuzdaydı. Nöbeti devralan hükümetler de başucumuzdan bir an olsun ayrılmadı. Evliliğin müfredatına el bastırıp yeminler ettirdiler. O evlerde kaç kadın kocasının yumruğuyla yere serildi! Kaç kadın cinsel ilişkiye zorlandı. Kaçı daha büyümeden erkeklere eş olsun diye satıldı. Kaçı ömrünce bir güzel söz duymadan, hiç saygı görmeden, her gün hayallerini birer birer gömerek bu dünyadan göçtü gitti. Kaç erkek daha o sabah kahvaltıda zıkkımlansın diye ekmek kestiği bıçakla karısını dağladı. Kaçı yanlış öğrendiği erkekliği temize çekmeye kalkışıp hıncını kadından aldı…
NEŞESİZ KADINLAR ARASINDA…
O adamları farkında olmadan aklayanlara sesleniyoruz: Şirket kurar gibi evlilik birliği kurulan bizimki gibi kültürlerde kadınları korumak için evliliği değil boşanmayı teşvik etmelisiniz. Çünkü her gün biraz daha yabancılaştığınız bir adamla aynı yastıkta ancak kabus görülebileceğini siz bilmezsiniz. Görünmezliğe, itibarsızlaştırılmaya, dilsizleştirilmeye direndiğimizi bilmelisiniz ama. Çavlanın içinde –ıslanmak kaçınılmaz olsa da- erimemek, buhar olup gitmemek için direniyoruz biz. Öykülerimizi suya düşürsek de eğilip alamayacak kadar yorgunuz. Yastık mitini yer ile yeksan etmek istiyoruz. Neşesiz kadınlar arasında mutlu değiliz. Uçarılığını, sorumsuzluğunu, tembelliğini, beceriksizliğini sevimlileştirdiğiniz erkekler kadar bizim de hakkımız bunlar. Biz de elimizden bir iş gelmediğinde yadırganmak değil gülünç olmak istiyoruz. Arzularımızla kamusal alanda ayıplanmak değil, desteklenmek istiyoruz. Kötü alışkanlık edinme hakkını bile bertaraf eden ‘aile’nin geçici misafiri değil, ev sahiplerinden biri olmak istiyoruz. Kadınlığımız öğütülüp evin orasına burasına serpilmesin, bedenimiz parçalanmasın, zihnimiz kurcalanmasın, var oluşumuzun cezalandırılmasın istiyoruz. Evlenince neşemiz gazoz baloncukları gibi sönmesin, kendimize ait odaları geçtik hiç değilse bir minderimiz olsun ve ona kimse ellemesin istiyoruz. Orası belki de sahip olup olacağımız tek yeryüzü parçası. Mülksüz bir yontuyuz; orada öylece duruyoruz.
- Zaman mı aşınır, yoksa insan mı? 27 Nisan 2014 08:25
- Ararat’tan bu taraf 20 Nisan 2014 00:11
- Önce kadınlar ve çocuklar 13 Nisan 2014 07:13
- İn o arabadan! 06 Nisan 2014 08:07
- Lüzumsuzsa söndür 30 Mart 2014 08:16
- Çocuğun ölümü 16 Mart 2014 06:29
- Ne ekmek ne gül… 09 Mart 2014 08:36
- Kabakulak ülkesine ahlak aşısı 02 Mart 2014 07:20
- Kurbanın adı: İntikam gelini 23 Şubat 2014 00:09
- Festival çok güzel, gelsene! 16 Şubat 2014 07:03
- Miras mı enkaz mı? 09 Şubat 2014 06:43
- Amme hizmeti: Cinsiyetçilik 02 Şubat 2014 00:11