Fısıltılar ve çığlıklar
Düşünmenin ve konuşmanın kısaca ifadenin özgür olduğu yerlerde “fısıltı” ancak sevdaları söyler. Çığlıklarsa olsa olsa bir karabasanı anlatır. Baskı ortamlarındaysa çığlıklar doğaldır, üstelik fısıltılar arta arta, yavaş yavaş çığlıklar haline gelir.
12 Eylül 1980 Türkiyesi denince benim aklıma bir tek tanım geliyor “fısıltılar ve çığlıklar ülkesi”. Bu fısıltılar ve çığlıklardan doğdu İnsan Hakları Derneği.
İnsan Hakları Derneği (İHD) hükümet dışı bağımsız ve gönüllü bir kuruluştur. 1986 yılında 98 insan hakları savunucusu tarafından kurulan derneğin günümüzde 28 şubesi, 4 temsilciği ve 10 bin 938 üyesi bulunmaktadır. Türkiye’deki en eski ve en büyük insan hakları
örgütü olan İHD’nin tek ve belirli amacı, “insan hak ve özgürlükleri” konusunda çalışmalar yapmaktır. İktidarların sık sık dünyadaki insan hakları ihlalleri için göreve çağırdığı, sesini çıkartmamakla suçladığı örgüt, bir ara güvenlik güçlerinin “kahrolsun insan hakları” sloganlarına da maruz kalmıştı.
İHD’den bir grup insan, gönüllü katılımcılarla birlikte Galatasaray’da, her cumartesi kayıpları soruyor. Cumartesi Anneleri adıyla hatırlanan bu grubun işi hâlâ çok, 9 Kasım günü (dün) 450. kere çıktılar Galatasaray’a. 17 yıldır aranan Halil Birlik ve Mehmet Bilgeç’in “akibetleri açıklansın failleri yargılansın” diye. Her hafta cumartesi günü, bir kırmızı karanfille kimin durumunun sorulacağını İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon bildiriyor. Bu haftaki oturum konusu 7 Kasım 1996’da Silopi’de gözaltına alınmış arkadaşlar.
İnsan Hakları Savunucuları yalnızca gözaltında kayıplar için oturmuyor. F tipleri ve tecrit söz konusu olduğundan beri Cezaevleri Komisyonları bu konuyla ilgili. F Tipleri için Cumartesi oturması 86. haftaya ulaştı. Bu oturumlardaki talep de belli “Tecrit öldürüyor, F tipi hapishaneler kapatılsın!” Ve “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın”.
2 Kasım günü müebbet hükümlüsü, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesindeki Lokman Akbaba için oturuldu. Motornöran ALS hastalığı bulunan, kasları erimeye başlayan, yutkunma ve konuşma güçlüğü çeken, hastalığının ilerlemesi sonunda felç olma durumuyla karşı karşıya kalacak olan Lokman Akbaba’nın tedavisinin yapılabilmesi için serbest bırakılması istendi.
HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel de 7 Kasım’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanıtlaması için bu konuda bir soru önergesi verdi. İHD’nin eski İstanbul yöneticilerinden Tüzel önergesinde “İHD’nin verilerine göre 3 Kasım 2013 itibarıyla, sağlık sorunları belgelenmiş 544 hasta mahkûm bulunmaktadır. İHD, mahkumların önemli bir kısmının F Tipi Cezaevlerinde tecritte tutulduğuna dikkat çekmektedir” saptamasını yapıyor. Mahkûmların “kimi zaman cezaevi idaresi kimi zaman da jandarmanın keyfi tutumları dolayısıyla tedavisinin ya engellendiği ya da geciktirildiği, dolayısıyla tedavide sonuca ulaşılamadığı” konusuna değiniyor. Sonra tedavi safhalarını özetlediği Mürteza Dağ’ın durumu yanında çeşitli cezaevlerinde bulunan 544 tutuklunun yaşam hakkının güvenceye alınması ve tedavilerinin yapılabilmesi, ağır hasta mahpuslar sorununun çözümü için bakanlığın çalışmaları olup olmadığını sormaktadır.
Aslında Tüzel’in kimi soruları cezaevlerindeki durumun düzelmesi için öneriler içeriyor.
Dileriz TBMM tartışma konularını “ öğrenci evlerinde gayrımeşru hayat” sarmalından sağlıklı hayat çizgisine kaydırır.
Evrensel'i Takip Et