10 Kasım 2013

İtilip kakılmanın dayanılmaz özgül ağırlığı

Dün çıkan gazetelerdeki yorumların ortak paydası, “Arınç sonunda patladı!” biçimindeydi. Ve sorunu, örtbas etmeden yana olan yandaş basının bir kesimi dışındaki basında ortak kanı, Arınç’ın yerden göğe haklı olduğu idi.
Başbakan Erdoğan en yakınındakileri itip kakmayı, bu kişilerin ne dediğine önem vermemeyi, “Her zaman ve her koşulda son sözü ben söylerim, ötesi teferruattır” demeyi liderlik vasfının ayrılmaz parçası olarak görüyor. Onun için de o, hükümet sözcüsü, AKP sözcüsü, yardımcıları ya da bakanları “ne demiş, ne dememiş” demeden, ekonomik, siyasi, yasal, ahlaki,… bir karşılığı var mı yok mu bakmadan konuşuyor.
Başbakanın bu tutumunu ”muhalefet”, “Prompter olmadığı için böyle konuşuyor” diye alaya alıyor,  ama gerçekte sorun bir “prompter” sorunu değil. Tersine Başbakan, en yakınındakileri itip kakmayı özellikle yapıyor. Çünkü Başbakan, bürokraside ve parti içinde, “Oho, Başbakan yardımcısına, hükümet sözcüsüne böyle yaptığına göre bize neler yapamaz!” duygusuyla hareket edilmesini istiyor.
“Tek adamlık” böyle bir şey olmalı! Yoksa onca ayrı görev ve sorumluluktaki insanı, nasıl yat yat, kalk kalk, hizaya getirecek!
Başbakanın bu tarzı karşısında en çok tahkir edilen, en çok mağdur olan da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç oldu. Öyle ki, ne zaman ki Arınç,  hassas konularda bir fikir söylese Başbakan, sanki özel olarak Arınç’ı açığa düşürmek için fırsat kolluyor gibi kamuoyu karşısında yardımcısını hırpaladı. Arınç da bugüne kadar bu eleştirileri tabiri caizse sineye çekti! Nitekim Gezi direnişi sırasında Başbakanın itip kakması karşısında Arınç’ın istifa ettiği ve araya girenlerin istifayı geri aldırdığı da gündeme gelmişti.
Öyle anlaşılıyor ki, “karma öğrenci evleri” üstünden yürütülen tartışma, Arınç için bardağı taşıran son damla oldu.
Evet, bunların hepsi var. Ama Arınç’ın önceki gün Belgrad’dan yaptığı, Varşova’daki Erdoğan’a gönderdiği mesajlarda kurduğu cümleler, AKP’nin Erdoğan’ın liderliğindeki 11 yıllık iktidarının çözümsüzlükleriyle birlikte dikkate alındığında Arınç’ın isyanı, kişisel bir çıkıştan çok ötededir.
Çünkü AKP’yi “üç sütun” üstüne kurulmuş bir piramit gibi düşünürsek, bu üç sütunun Erdoğan, Arınç ve Gül’ün etrafında şekillendiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Arınç, “Ben bir kişiden ibaret değilim, benim özgül ağırlığım var” derken de bunu kastetmiştir.
Elbette Arınç, uzun röportajda çok şey söylemiştir ama bu “özgül ağırlık” sorununa özel bir vurgu yaparak, parti içinde müttefikleriyle birlikte sahip olduğu güçten gelen önemine işaret etmiştir:
“Ben çok şeyi temsil ediyorum. Benim yıpranmamam, hiçe sayılmamam lazım.”
 “Başbakan, Hükümet Sözcüsünü açmaza düşürmemeli. (…) Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem.”
“Başbakan ile Hükümet Sözcüsü arasındaki çelişkinin sorumlusu ben değilim. Bu çelişkinin izah edilmesi  dün, bugün, yarın kendisinden beklenir.”
“Bundan sonra kimse bana güvenip siyasete yön vermeye çalışmasın.”
Bu yüzden de Arınç’ın çıkışı, sadece bir “patlama”, bir “isyan” değil, uzunca bir zamandan beri Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarının çözümsüzlükleri karşısında parti içindeki büyüyen bunalımın bir ifadesidir.
Bu yüzden de Arınç’ın patlaması, AKP’nin içindeki büyük çatlağın bir yarılmaya doğru giden ilk somut görünümüdür.
Çünkü Arınç’ın çıkışı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uzun zamandır sürdürdüğü Erdoğan’dan farkını ortaya koyan tutumla, Gülen Cemaatinin hoşnutsuzluklarıyla ve AKP’ye kamuoyunda meşruiyetinin dayanağını oluşturan çeşitli türden liberallerle birleşmektedir.
Bu aynı zamanda parti içinde Erdoğan’ın büyük bir güç kaybına uğradığının işareti olup, kendisini destekleyen güçlerin yerel seçime doğru Erdoğan’a, “Ayağını denk al yoksa ayağının altındaki toprak çöküyor” mesajıdır.
Erdoğan da bunu fark etmiş olmalı ki, Arınç’ın yüksek sesli tepkisini, kendisine pek “yakışmayan” bir biçimde, “Bu parti içi bir sorun. Partinin kurullarında konuşuruz” diyerek, yumuşatmayı tercih etti.
Ama artık cin şişeden çıktı!
Şimdi “hücum”da olanlar, “Erdoğan’ın önderliğinde bir AKP’ye artık yeter!” diyenler olacaktır. Ve AKP içinde Arınç’ın özgül ağırlığı daha etkili biçimde hissedilecektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et