Kapitalist düzende ahlakçılık ahlaksızlığın daniskasıdır
Fotoğraf: Envato
Kapitalist üretim toplumunda ahlakçılık abesle iştigaldir. Uluslararası kuruluşların yaptığı araştırmalara göre dünyanın en zenginlerinin servetlerinde artış meydana gelmiş. Borç krizindeki Avrupa’da zenginlerin sayısında düşüş ama servetlerinde artış gerçekleşmiş. Zengin daha da zenginleşmeye devam ediyor, sözün özü. Dengesizlik daha da büyüyor. Kapitalist gelişme modeline sahip ülkelerde en zengin kesim ile en fakir kesim arasındaki uçurum hâlâ devam ediyor. Türkiye’de ise bu dengesizlik daha da büyük boyutlarda…
Bu dengesizliğin sonucunda veya buna paralel olarak gelişen,ölümüne rekabete dayalı yokluk, yoksunluk temelli suç oranlarında da kayda değer bir düşüş olmadığı gibi artış da var. İnsanın “sahip olmak ya da olmamak” temelinde sürdürmeye çalıştığı yaşamı, daha fazla sahip olanın kölesi olmaya sürüklüyor onu. Kurduğu ya da kurmaya çalıştığı aile düzeni de, sahip olmak ya da olmamak uğruna yaptıklarından olumlu ya da olumsuz etkileniyor. Bir aile düzeni kurduysa onu ayakta tutmak, refaha erdirmek amacıyla çok saldırgan da olabiliyor insan. Aile düzeni adeta, kapitalist toplumun motoru görevinde… Onun için çalışıyor, onun için kendini parçalıyor, kendini feda ediyor insan. Uğruna mücadele edilen aile adeta kutsanıyor. Sorgulanmaz değerler üretiliyor bu kutsal kurum adına. Bu değerler, o kadar sorgulanmıyor ki, aileleri oluşturan bireyler kapitalist düzenin aracı olduklarının farkına bile varmıyorlar. Sanıyorlar ki, o değerler insanlığın evrensel değerleri. Oysa ki, bu değerlere körü körüne bağlılık sayesinde kapitalist düzen de kendini yeniden üretiyor. Siyasetçiler de kullanıyor bunu: “toplumsal değerlerimiz bunu gerektiriyor”
Kutsanan bu kurum toplumsal cinsiyet rollerinin de üreticisi ve yeniden üreticisi. Heteroseksist anlayış da böylece besleniyor ve ayrıcalık kazanıyor. Belli bir yaşa kadar evcilik oynatılan ve cinselliklerini keşfetmelerine imkân tanınan kız (!) çocuğu ile erkek (!) çocuğunu belli bir yaştan sonra yan yana koymamaya çalışıyor toplum denilen hayalet. Onları yan yana koymamak için gayret gösterilen noktada acaba neden korkuyor toplum? Onların kızlıkları (!) ya da erkeklikleri mi (!) yan yana durmalarından çekinilmesine yol açan şey, yoksa yasağı koyanların kendi korkuları ve bastırılmışlıkları mı?
Bu bastırılmışlık değil mi, ürkek genç erkeklerle ürkek genç kadınların bakışlarının birbirinden kaçmasına yol açan? Cinsellikler arasında aşılamayan duvarların örülmesinin nedeni bu ürkekliğin üstesinden gelinememesi değil mi? Duvarlar ne kadar yüksekse, duvarlar ne kadar sertse o kadar saldırganca yaşanmıyor mu cinsellikler, iş işten geçtikten sonra? Sonra da kadın cinayetleri, çocuk gelinler, çocuk işçiler, tacizler, üreme organlarına odaklanan pornografik işkenceler… Devlet baba denilen, aile adlı kutsanmış kurumun babasının temsil ettiği hayali otoriter güç imkân vermiyor mu bu saldırganlığa? Ne hukuku işletiyor, ne de toplumsal siyasal süreçleri; köreltiyor bireyleri, hadım ediyor bütün ifade yollarını, kesip biçiyor nefes alınacak alanları, gözetliyor ve kontrol altına almaya çalışıyor insanların hayatı anlamak adına başkalarıyla kızlı erkekli (!) bir araya gelmeye çalıştığı mekânları.
Sahtekârlık değil mi peki bu yasaklara dayanak olarak Anayasa’nın 58. maddesini göstermek: “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”
İnsanlık onurunu ayaklar altına alan kapitalist düzeni sürdürmeye çalışırken yarattığınız, beslediğiniz ve güçlendirdiğiniz suçlular cennetinde her gün çocuk işçiler ölüyor, kadınlar dayağa maruz kalıyor, tecavüz ediliyor, öldürülüyor, küçücük kız çocukları zorla evlendiriliyor, çocuk cezaevlerinde genç erkeklere tecavüz ediliyor, çocukları çürük binaların altında kalan ailelere kan parası verilerek ağır suçlar görmezden geliniyor, çocuklar sözde (!) zorunlu eğitimle cehaletin pençesinde kıvranıyor. Korumayı beceremediğiniz çocukları, gençleri suçlu göstererek, onları günah keçisi yaparak mı dindireceksiniz vicdan azabınızı?
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13