Gerilimden vazgeçmek yok
Gerçekten huzurlu bir futbol ortamı arzu ediliyor mu?.. Yoksa herkes böyle bir şeyi arzu ediyor gibi görünüp öncelikle ve de ne pahasına olursa olsun kendi çıkarını gerçekleştirmenin mi peşinde?.. Huzur, dostluk, kardeşlik söylemleri sadece ve sadece insanları yanıltıp görüntüyü kurtarmak amacıyla mı dillerde yer buluyor?..
Futbolun huzurlu bir ortamda icra edilmesini arzu ettiklerini söyleyenler gerçekten samimilerse pekala bunun gereğini yapabilirler. İki temel gereği var huzurlu futbol ortamının. Birincisi, rakiplerine saygı duyacaksın. İkincisi ise her türlü kışkırtmadan uzak duracaksın... Bu kadar basit!..
Bu bağlamda; yönetici, teknik adam ve futbolcu katında sergilenecek dostluk görüntüleri, fanatik taraftarlarda, ettikleri küfürlerin, yarattıkları taşkınlıkların anlamsız ve karşılıksız kaldığı algısı oluşturabilmek açısından kuşkusuz çok önemli.
Tabii bu gerekleri yerine getirmek, gözü dönmüş fanatik taraftarları açığa düşürmek anlamına gelir ki ülkemizde hiçbir kulüp yöneticisinin kolay kolay göze alabileceği bir yaklaşım değil bu.
Fanatik taraftarlar; sahip oldukları yüksek müşteri potansiyeliyle biletler, kombineler, lisanslı ürünler üzerinden ekonomik anlamda kulübe ciddi katkı sunmanın yanı sıra kendi oyuncuları için motivasyon, rakipler ve hakemler için ise baskı unsuru olarak sportif başarı yolunda da takımlarına hizmet ediyorlar!.. Fanatikleri el üstünde tutmanın bedeli; kin, nefret, düşmanlık dolu bir futbol ortamı şeklinde ortaya çıksa da, yöneticilerin asla gözden çıkaramayacağı, hiçbir koşulda vazgeçemeyeceği bir güç onlar...
Geçtiğimiz pazar günü hem Galatasaraylı, hem de Fenerbahçeli taraftarlar takımlarını derbiye, “vur kır parçala, bu maçı kazan” şeklinde nefret ve şiddet içeren tezahüratla uğurladılar. Görülüyor ki normal kazanma şekli kimilerini tatmin etmiyor. Kazanmanın yeterince tatminkâr olabilmesi için, illa birilerinin ya da bir şeylerin vurulması, kırılması, parçalanması gerekiyor!..
Maçtan sonra her iki takımın oyuncularının birbirlerine sarılması ve birbirlerini kutlaması ise fanatikleri açığa düşürecek hoşlukta bir dostluk ve kardeşlik tablosu oluşturdu. Ne var ki Galatasaraylı futbolcuların soyunma odasına gitmesinin ardından Fenerbahçeli futbolcuların sahanın ortasında toplanıp taraftarlarla birlikte küfürlü tezahüratta bulunması dostluk atmosferini bir anda silip süpürdü. Herhalde, huzurlu ortamın taraftarları rehavete sürükleyip işlevlerini(!) köreltebileceğinden endişe ettiler ve tercihlerini yine gerilimi sürdürmekten yana kullandılar. Manzara, tam da geri futbol kültürümüze yakışan tarzda bir galibiyet kutlamasını yansıtıyordu. Bilmem kaç milyon Avro’luk profesyonel futbolcular, cinsiyetçi küfürler içeren tiksinti verici tezahüratlar eşliğinde akıllarınca rakiplerini aşağılayıp tribünleri coşturarak galibiyeti kutluyorlar!..
Rakibini rencide etmeden, rakibine saygısızlıkta bulunmadan sevinmenin yolu yok mu?.. Üstelik kadınlara yönelik şiddet yoğun biçimde varlığını sürdürürken, bu tür cinsiyetçi küfürler, rakip bir yana tüm insanlığa saygısızlık ve hakaret anlamına gelmiyor mu?..
Bir yandan rakiplere saygısızlıkta ve kışkırtıcılıkta sınır tanımayıp diğer yandan huzurlu futbol ortamından söz etmek, ikiyüzlülükten ve sahtekarlıktan başka bir şey değil...
Oynanan futbol mu?.. Kör dövüşünü andıran tepişmeye futbol demek haksızlık olur. Mancini, “Yediğimiz gole kadar mükemmel oynadık” diyor. Ersun Yanal ise şimdiden şampiyonluk şarkıları söylüyor. Bize ise, futbol açısından berbat bir gecenin ardından bu iki teknik adamın söylediklerine bakıp gülmek düşüyor.
Tabii şu da bir gerçek ki, Fenerbahçe’nin sahasında Galatasaray’ı yenmesi için öyle ahım şahım bir futbol oynaması gerekmiyor. Çünkü sarı-lacivertli ekip Kadıköy’de rakibine karşı belki de dünya futbol tarihinde başka hiçbir iki takım arasında eşi benzeri görülmemiş bir psikolojik üstünlüğe sahip.
Evrensel'i Takip Et