Filler ve dershaneler
Meğer dershaneler çok önemliymiş. Yapılan çalışmalar hep bu gerçeği atlamış. Meğer dershaneler eğitimin ayrılmaz parçasıymış. Eşitlik getiriyormuş, her yere bilgi dağıtıyor, ışık saçıyormuş. -miş, -mış, -muş…
Nurlar saçan gazete Zaman hemen gerçekleri yazmış: “Eğitimin devlet eliyle yapılması ve özel teşebbüse yer verilmemesi dünyada örneği neredeyse kalmayan bir uygulama. Kapalı ve demokratik olmayan rejimlerde görülen eğitimde devlet tekeli çağdaş ülkelerde tamamen terk edildi. Eğitim kalitesini artırmak ve eğitimde fırsat eşitsizliğinin önüne geçmek için pek çok ülke özel eğitimi teşvik ediyor. Japonya’da 10 milyon öğrenci Juku denilen bu dershanelere devam ediyor. Yunanistan’da nüfus az olmasına rağmen binlerce dershane eğitim veriyor.” (15 Kasım)
Bazı kalın kafalılar Zaman yazdığı için bu gerçekleri okumuyor ve anlamıyor olabilir. O zaman bir yüce makamdan açıklama gerekmez mi? Adına üniversite bile kurulmuş bu haşmetli kişi konuşmayacak da, yine adı bir üniversiteye verilmiş başbakan mı konuşacak?
Dershane tartışması o kadar önemli ki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül toplumu aydınlatmaktan kaçınmıyor. Zaman hemen açıklamaya ve videosuna yer veriyor. “Cumhurbaşkanı Gül’den flaş ‘dershane’ yorumu: Öncelikle dersaneleri doğuran sebepler kaldırılmalı.” (Haber o kadar “flaş” ki, aceleden “dersane” yazmışlar!)
Cumhurbaşkanı şunları söylemiş: “Uzun vadeli bir program var. Okullar varken, bunlara paralel böyle bir kurumların olması aslında hoş değil. Bunun sebeplerini aslında önce yok etmek gerekir, bir ihtiyacı ortadan kaldıracak. Bunlar nihayette arz-talep meselesi. Bunu eminim ki eğitimciler de dahil herkes konuşacaktır. Doğası gereği herkes bir tarafa çekerek yorum yapıyor bildiğim kadarıyla.” (15 Kasım)
***
Sanki gezegenler arası yolculuktayız. Bu gazete ve bu devlet adamı başka bir gezegenden gelmiş. Sanki bu dershane denilen ticarethaneleri kimseler bilmiyor. Sanki bugüne dek eğitim üzerine hiç kimse düşünmemiş. Ne günlere geldik!
Aklıma benim dershaneler ile tanışmam geliyor. Yıl 1976. Ankara. Memur ailesindeki üç çocuktan sonuncusuyum. Altındağ’da İhsan Sungu İlkokulunda okuyorum. Öğretmenim Anadolu lisesine gitmemi salık veriyor. Bu okula sınavla giriliyor. Yani at yarışı var. Yarışa girecek çocuğun kursa gitmesi gerekiyor. Babamın bir arkadaşı aracılığıyla özel indirimle bir kursa gönderiliyorum. Kursa gelen diğer çocuklar benden çok daha bilgili, çok daha hızlı ve daha güzel giyiniyorlar. Geldikleri okul ile benim okuduğum okul arasında hiçbir benzerlik yok. Sınav sonuçları açıklandığında şaşıran da yok. Ankara Anadolu Lisesine seçilen 90 öğrencinin üçte biri bu okulun öğrencileri.
Sonra ne mi oldu? Anadolu lisesine yarışla seçilenlerden bir bölümü sonra fen lisesi yarışına sokuldular. Geriye kalanların çoğu ise daha lise 2’de dershaneye başladılar. Güya çok iyi bir okuldaydılar ama işi şansa bırakmak olmazdı. Her aşamada başkalarından daha çok hazırlıklı olmaları gerekiyordu.
***
Dershanelerin eşitlik sağladığı koca bir yalan. İşin içinde para olduğu sürece, eşitlik nasıl söz konusu olabilir? Dershanelerin para ile işlediği açık değil mi? Özel okullara para yetiştirenler, ardından dershanelere para yetiştirenler, hatta ardından özel derslere para yetiştirenler ile parası olmayanların hangi yolla eşitliği sağlanıyormuş acaba?
Devlet adamı demiş ki, “arz ve talep meselesi”. Sanki bu talep kendiliğinden ortaya çıkan bir şey! Oysa, bu talebi eşitliği gözetmeyen eğitim politikaları yaratıyor. Eşitliği olanakları bollaştırarak ve eşit dağıtarak, hatta hiçbir zaman eşit olamamış çocuklara daha çok olanak sunarak sağlamak yerine, eğitimin içine yarış virüsünü sokanlar kimler acaba? Daha ilkokuldan yarış, daha ilkokuldan öğrenme için değil, sınav kazanmak için çalışmayı başlatanlar kimler acaba? Oysa yarış virüsünün her yerde, evet her yerde okulları okul olmaktan çıkardığı çok açık.
Evet, filler tepişiyor. Mesele boyun eğen, “edepli” bir toplum yaratmak. Çocukların ve gençlerin yararını düşünen herkesin bu oyuna karşı çıkması gerekir.
Evrensel'i Takip Et