Birkaç hafta önce, 22 Ekim 2013’te Sendikacı Süleyman Yeter’in, 1999 yılında bir operasyon kapsamında gözaltına alındığı sırada işkence ile öldürülmesine ilişkin 13 yıldır aranan ve bir süre önce yakalanan eski Komiser Yardımcısı Ahmet Okuducu 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Sanık avukatı Ali Çelik, adli tıp raporunda eksiklikler olduğunu ifade ederek, “Maktulün tırnaklarından doku örneği alınmamıştır. Maktule işkence yaptığı iddia edilen iki sanık vardır. Halbuki bir kişiye, boğazı sıkılarak işkence yapıldığı takdirde, işkence yapılan kişinin doğal bir refleks olarak kendisini savunması gerekir. Bu savunmaya karşı da 5-6 kişinin onu tutması gerekir. Yine maktulde birçok künt travma izleri vardır. Bunların ne zaman yapıldığı tespit edilmemiştir. Maktulde bulunan ölümcül darbeden sonra maktulün ne kadar yaşadığı veya yaşaması gerektiği hususları da dosyadan bulunan raporlarda eksiktir. Yeniden rapor alınmasını talep ediyoruz” demiş.
Sanık Okuducu da; “Dava dosyasındaki Adli Tıp Raporunda imzası bulunan Şebnem Korur Fincancı, öğrencilik yıllarında MLKP örgütüne bakan TEM şube TİM-4 görevlilerince gözaltına alınıp sorgulanmıştır. Bu konuyu daha önce ben ve avukatlarım ifade etmemize rağmen konu yeterince araştırılmamıştır. Süleyman Yeter de bu son gözaltı olayından önce TİM-4 tarafından gözaltına alınmış ve şikâyette bulunmasının ardından işkence suçlamasıyla polis memurları hakkında dava açılmıştır. Dolayısıyla Şebnem Korur Fincancı’nın imzası bulunan rapor yanlıdır.” diyerek raporu karalama ve değersizleştirme çabalarını sürdürmüş.
Adli Tıp Kurumunda 6 kişilik bir heyet tarafından oy birliği ile verilmiş bir karar ve 6 üyenin de imzaladığı bu raporun tüm sorumluluğunun bana yüklenmesi bir yana, sonrasında “devlet düşmanı” sıfatı ile tanımlanıp, dönmemek üzere Adli Tıp Kurumundaki ikinci görevime son verilmesi de aynı döneme rastlıyor. Sıfatımın değişiminde, aidiyetimin yeniden tanımlanmasında Uğur Mumcu ve daha birçok düşün insanının ölümünde sorumluluğu olduğu ve Hizbullahçı oldukları iddia edilen kişilerin gözaltı sürecinde muayenelerinin yeterli olmadığı, yeniden muayene edilmeleri gerektiğine ilişkin raporumun da katkısı var. Anlaşılan o ki, kafaları karışmış, solculara da kökten dincilere de rapor düzenlediğime göre olsam olsam devlet düşmanı olabilirim kararına varılmış sonunda. Dönemin Aktüel dergisi de bu haberi; “Fincancı, bir solcu bir sağcı” başlığı ile haber yapmıştı zamanında.
Bu kafa karışıklığının değişmeden sürdüğü aşikâr. Sanık Okuducu öğrencilik yıllarımda MLKP örgütüne bakan TEM şube TİM-4 görevlilerince gözaltına alınıp sorgulandığımı söylüyor. Bilmez değiller elbet, öğrencilik yıllarım 1977-1983, oysa MLKP örgütünün kuruluşu yanılmıyorsam 1994 yılıdır. Bu durumda olmayan bir örgütten gözaltına alınıp sorgulanmış oluyorum, hatta belki de neredeyse kuruluşundan 20 yıl önce bu örgütü kurmayı planladığımı anlamış ve gözaltına almışlardır, kim bilir! Halbuki tam da MLKP’nin kurulduğu yıllarda dönemin Adalet Bakanı bana Dev-Solcu olup olmadığımı sormuştu, gene işkencede öldürülen ve bu durumu belgeleyen rapor düzenlediğim Baki Erdoğan’ın örgütüne dayanarak… Bu konuşmanın üzerinden geçen 10 yılda ülke gündemindeki örgüt değişmiş olmalı ki, 2005 yılında Sevil Atasoy ve Ümit Sayın tarafından o zaman 1. Ordu Komutanı olan Hurşit Tolon’a verilen raporda PKK ile ilişkim olduğuna karar verilmiş. Bu kadar çok örgüt ilişkisi arasında kafam karıştığı için, nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir diğer yazılı belgede de, Ceyhan Mumcu’nun hakkımdaki suç duyurusu olabilir, öğrencilik yıllarımda İGD ve Dev-Yol ile ilişkilerimden söz ediliyor. Farkındaysanız durum eşyanın tabiatına aykırı!
Aynı günlerde bir başka haber dikkatimi çekmişti. Olaydan haberdar olmakla birlikte sağlık çalışanlarının savunmalarını duymamıştım. ABD’de doktorların işkencede kullanıldıkları iddiaları üzerine açılan soruşturmanın sonuç raporunda 11 Eylül saldırılarından sonra ABD ordusunda görev yapan doktor ve psikologların savunma bakanlığı ve CIA’den aldıkları emirleri uygulayarak mesleki ahlak kurallarının ihlal ettikleri suçlaması karşısında sağlık personeli mesleki etik değerleri olan “her şeyden önce zarar vermeyin” ilkesinin burada geçerli olamayacağını, zira hasta insanları tedavi etmediklerini söyleyerek kendilerini savunmuşlar.
Anlaşılan örgüt örgüt dolaşmamak, devlet düşmanı ilan edilmemek için benim de emirlere uymam, etik ilkeleri bir yana bırakmam gerekirmiş. Nasıl olsa bir insanı işkencede öldürmenin bu ülkede hatırı sayılır bir bedeli yok, hiç olmazsa döne döne başım dönmezdi!
18 Kasım 2013
DİĞER YAZILARI
Yeniden Beyaz Yürüyüş
27 Şubat 2025
Sizin operasyonunuzun adı ne?
20 Şubat 2025
Tasfiye edilen bilim
13 Şubat 2025
Beyana saygı
30 Ocak 2025
Kolektif irade
23 Ocak 2025
Memoria
16 Ocak 2025
Hoş gelmedin yeni yıl, bizsiz olmaz!
2 Ocak 2025
Bir ödülün hikayesi
26 Aralık 2024
Hüsnü Öndül, insan hakları mücadelesine armağandı...
19 Aralık 2024
İnadına tanıklık
5 Aralık 2024
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ

İletişim-İş Genel Başkanı Gürkan Emreoğlu yazdı
Türk Telekom işçisi yoksulluğa mahkum değil

Ramis Sağlam'ın haberi
TOKİ’nin kentsel dönüşüm projesine mahalleli tepkili

Seyit Aldoğan'ın haber analizi
Yunanistan'da genel grev hükümeti sarstı

Yücel Özdemir'in haber analizi
Evrensel'i Takip Et