20 Kasım 2013 07:23

Nabız ölçmeyi unutan tıp

Nabız ölçmeyi unutan tıp

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kalıplar hızla değişiyor. Mesleklere yüklenen anlamlar kadar onların gündelik hayattaki işlevleri de bir o kadar değişmekte. Reçete kağıdı tarihe karıştı. ‘Doktor yazısı’ sözü anlamını yitirdi. Muayene için sabah erken sıraya girmek kayboldu, randevu ile gereğinde üç ay sonraya sıra alabilmek “iyi birşey” olarak sunuldu. Doktora muayeneye gitmek söylemi “tahlilleri yaptırmaya gitmek veya check-up yaptırmaya” evrildi.
Tüm bunlar nostalji olarak yorumlanabilir elbet. Ya gerçekliğimiz? An itibarı ile kamuda veya özelde bir hastaya on dakikadan fazla zaman ayırmaya izin verecek sağlık ortamı bırakılmadı. Kamu hastaneleri telefonla randevu sisteminde beş dakikaya ayarlı. Bunu sağlık hakkı veya ulaşılabilirlik bağlamında zorunluluktan yapmıyor kamu. Nedeni tamamen duygusal: “Para, para, para”   
Diyelim ki bir yakınınız ölümcül bir hastalığa yakalanmış olsun. Cepten para ödeseniz dahi size ayrılabilecek süre beş / on bilemediniz hatıra binaen onbeş dakika olabilir.
Bir başka örneği Anadolu’nun uzak bir köyünden büyük kent hastanelerine her ay kontrole gelmek zorunda olan bir hasta olarak ele alalım. Diyelim ki on yıldır izlenen bir hasta. Doğası gereği büyük bir klasörden daha fazla tetkik sonucu olacaktır. Şimdi kim bu hastanın geçmiş bilgileri ışığında güncel tedaviyi beş dakika içinde planlayabilir ki? Sağlık hizmet ulaşımında “iyi” olarak tanımlanan değişim bu hastalar için “yalan rüzgarından” başka birşey değil oysa. Ne yazık ki bu tür özellikli hasta gruplarında özel muayenehane-ler dışında alternatif kalmadı diyebiliriz.
Ama  muayenehanelere gimek de o kadar kolay değil artık. Sistem sağlık iş kolunda ucuz iş gücü yaratma adına muayenehaneleri boğmakla meşgul. Ara ara muayenehaneler hakkında yönetmelikler hazırlayan Sağlık Bakanlığı bazen bir hastaneden daha çetrefil mekansal zorunluluklar dayatmakta. Sistem sağlıkta da aynen bakkal / hipermarket sürecinde olduğu gibi işliyor. Farkı sağlıkta bu sürecin çok daha hızlandırılmış olması.
Hekim muayene ortamları da değişti / dönüştü artık. Dikkat ettiniz mi bilmem; muayene odalarında muayene masası yanında paravan nerede ise tarihe karıştı. Bunu mahremin gaspı olarak da yorumlayabilirsiniz fizik muayenenin sonu olarak da. Neoliberal sağlık iklimi hekimin hastayı muayenesini işlevsizleştiriyor. Artık elle karaciğer muayenesi yerini ultrason, steteskopla kalp dinlemek yerini kalbin ekokardiyografisi, akciğerleri dinlemek yerini bilgisayarlı tomografi, sinir muayenesinin yerini ise EEG, EMG, MR almış bulunuyor.
Muayene odasına girdiğiniz an kimlik kontrolü ile başlıyor diyalog. Kimlik kontrolü de olmasa nerede ise hiç göz göze gelemeyecek hasta ve hekim. Hasta yakınmalarını anlatırken hekimin elleri klavyede, söylenenleri yazıya dökmekle meşgul. Bir taraftan da yeni tetkikler planlamakta. Göğsü ağrıyana EKG, karın ağrısına ultrason, hal-sizliğe ve bilimum yakınmalara kan tahlilleri...
Tıp bu mu diye de sorabiliriz bunu “sağlığın gaspı” olarak da! Hekimin görme, işitme, dokunma ve hatta koku alma dahil beş duyusu ile fizik muayenesi tarihe karışmak üzere. Oysa tıbbi teknoloji hekimi aşan bir icada henüz ulaşamadı.
Yaklaşık beş yıl önce tıp fakültesinden bu yana arkadaşım olan bir hekim annesini muayene ettirmek istemişti. Masanın üzerinde iki klasör tetkik görünce sordum:
 -Kaç yıllık tetkikler?
 -Son altı aya ait.
 Sorun anlaşıldı dedim içimden: “Tıp tepmesi”. Bu tanı özellikle hekim yakınlarının başına çokça gelir. Her gören hekim daha da artırır tetkik dozunu. Doğal olarak hasta tetkikler dünyasında kaybolur gider.  İçimden ‘Şu dosyalara hiç bakma’ dedim sessizce. Bu kadar çok tetkik istenmiş bir hasta hâlâ tanı alamamışsa muhtemeldir ki kimse onu yeterince dinlememiştir öncesinde.
Şikayetlerini çok dikkatli dinlemeye başladım. Sorularla yönlendirmemeye dikkat ettim. Bir yerinde hastanın anlatırken önemsiz bulup silikleştirdiği can alıcı yakınmayı duyunca kısa bir soru sordum:
 -Otobüste ayakta giderken yukarıya tutunduğunuzda kolunuz çok çabuk yoruluyor mu?
Yanıtı “evet” olunca oturduğum yerden iki elin nabzına birden baktım. Bir tarafta nabız hiç alınamıyordu. Hekim arkadaşıma damar cerrahisinden bir arkadaşı arıyorum şimdi dedim. Hastalık benim konum değildi ama tanısı çok kolay bir hastalıktı. Sonrasında ameliyat oldu ve çok kısa sürede sağlığına kavuştu.
 Oysa bırakın bir hekimi tıp öğrencilerine dahi sorsanız “Tek tarafta nabız alınamayan hastalıkların” hemen size ne olduğunu söyleyeceklerdir. Son altı aya sıkıştırılmış onlarca film, tomografi, MR, kan tetkiki ve sayısız reçete vardı ama kimse hastanın nabzını muayene etmemişti. Üstelik hasta bir hekim annesi idi. Bu yaşanmışlığı bir ihmal olarak algılamayın sakın. Yaşanan sağlığın metalaştırılmasından, hekimliğin sektörün farkındasız teknisyenleri kılınmışlığından başka birşey değildi.
Hâlâ bir şans var yanlıştan dönmek için. Hatanın ayırdına varamazsak yakın gelecekte yeni kuşak hekimler tıbbi teknolojinin dışında muayene usullerinde yetersiz yetişmiş olacaklar. O zaman hepimizin vay haline!
 Sağlıcakla kalın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa