Sağlık sektöründeki ‘şiddetli’ dönüşümün haber değeri
Fotoğraf: Envato
Sağlık sektöründeki yapısal dönüşüm ve halk sağlığının serbest piyasa koşullarına devri, büyük basınımızın ilgisine mazhar olamayan bir konu. Israrla sağlık haberi yapan bir iki değerli isim dışında, sağlık sektöründe yaşanan vahim gelişmeleri habere dönüştüren, olayı ayrıntılarıyla inceleyen gazeteci yok. Büyük medya kurumlarının sağlık haberi algısı meşhur “Dr. Oz”dan öteye gitmiyor. O da zaten fazla kilolarla mücadele ve estetik cerrahinin sırları arasına sıkışmış bir durumda. Halbuki, geniş bir halk kitlesini ilgilendirmesi nedeniyle, sağlık alanına ilişkin gelişmeler kamu yararı açısından büyük haber değeri taşıyor. Özellikle halk sağlığının hızla piyasa/pazar/rekabet koşullarına emanet edildiği günümüzde, donanımlı sağlık habercilerine çok büyük iş düşüyor.
Hükümetin sağlık reformu olarak lanse ettiği dönüşüm programı, sözde sağlık hizmetlerinin etkili, verimli, hakkaniyetli örgütlenmesi ve finanse edilmesi üzerine kurulu. Ama bu sistem aynı zamanda Sağlık Bakanlığını sadece politika üreten, standart koyan ve denetleyen bir konuma indirgiyor, devlet hastanelerini ticarethaneye dönüştürüyor, sağlık çalışanını değersizleştiriyor, özel sağlık kurumlarını ise serbest rekabet koşullarında daha tercih edilir kılıyor. Hekimleri birinci, ikinci veya üçüncü sınıf tüccar haline getirip onları verimlilik ve performans ölçütleriyle değerlendiren bu yeni sağlık sistemi, hasta bireyi de müşteri olarak konumlandırarak sağlık alanındaki insanla insan arasındaki ilişkiyi hızla metayla para ilişkisine dönüştürüyor. İşte bu noktada, doktor-hasta ilişkisinde korkunç bir hoyratlık baş gösteriyor.
BİR AYDA 1000 ŞİDDET OLAYI
Geçen ay alternatif medyada yer bulan haberlere göre, Türkiye’de hastanelerde sağlık personeline yönelik şiddet olaylarında inanılmaz bir artış var. Türk Sağlık-Sen, “Alo 113 Beyaz Kod” verilerine dayanarak, sağlıkta yaşanan şiddet olayları ile ilgili bir araştırma yapmış. Sonuç vahim: 1 Ocak-1 Eylül 2013 tarihlerini kapsayan 8 aylık sürede hastanelerde tam 7 bin 287 şiddet olayı yaşanmış. Bu demektir ki, her ay yaklaşık 1000 sağlık çalışanı çalıştıkları kurumlarda şiddete maruz kalmış. Yine aynı araştırmanın sonuçlarına göre, şiddet olaylarının yüzde 33’ü (2 Bin 392) fiziksel saldırı, yüzde 67’si ise (4 bin 895) sözlü şiddet vakası. Bu 8 aylık sürede yaşanan şiddet olaylarının yüzde 42’si (3 bin 86) devlet hastanelerinde gerçekleşmiş.
Tek tek münferit olaylar basında yer aldığında insan işin vahametini anlayamıyor. Ama her ay 1000 sağlık personelinin direkt şiddete maruz kalmış olması büyük bir haber değeri taşıyor; aynı zamanda olayı nedenleri ve sonuçlarıyla incelenmesi gereken bir araştırmacı gazetecilik konusu haline geliyor. Anlaşılıyor ki, ülkemizde hastalar veya hasta yakınları doktorlara, hemşirelere, diğer sağlık personeline saldırıyor, onları aşağılıyor, küfrediyor, psikolojik şiddet uyguluyor ve bu tür kriminal vakaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bir dönem hatırlarsınız hastanelerdeki güvenlik kameralarıyla kaydedilen “doktora şiddet” görüntüleri televizyon haberlerinde yayınlanıyordu. Bu görüntülerin medyada yayınlanması doktorları ve diğer sağlık personelini psikolojik olarak yaraladığı ve prestij kaybı yarattığı için etik değildi. Neyse ki bir süredir medyada bu tür görüntüler görmüyoruz. Sağlık Bakanlığı da hastanelere yolladığı bir genelgeyle bu tür görüntülerin basınla paylaşılmamasını, sadece emniyete ve adli kurumlara iletilmesini istiyor. Peki ama, nasıl oluyor da poliklinikten ameliyathaneye, acil servisten diğer birimlere kadar birilerinin sağlık personeline böyle hunharca saldırdığını anlatan hiç tematik haber okumuyoruz? Neden sağlık sektörü çalışanlarının böylesine ağır bir şiddete maruz kaldığına ilişkin araştırma haberlere büyük medyada hiç rastlamıyoruz?
SAĞLIK ÇALIŞANI VASIFSIZLAŞTIRILIYOR
Sağlıkta dönüşüm ve bu sürecin sosyoekonomik sonuçları tıp bilimi dergilerinde yazılan makalelerde irdeleniyor. Hızlıca baktığım birkaç yayından anladığım şey şu: Sağlık sektöründe dönüşümle birlikte ülkemizde sağlık hizmeti arzı artmış. Ama devlet yeni sağlık kurumu açmadan bu hizmet arzını yaratmış. Yani, sağlık kurumu sayısı aynı kalırken, mevcut personelin aşırı çalışmasıyla işler dönüyor. Doktorlar, baktıkları hasta sayısına göre maaş alıyor. Ne kadar çok performans, o kadar çok maaş döngüsüne hapsedilen hekimler, devlet hastanelerinde günde ancak 80-90 hasta bakarlarsa 4 kişilik bir ailenin refah içinde yaşayabileceği bir maaşı kazanabiliyorlar. Halbuki, normal şartlar altında bir hekimin günde düzgün bakabileceği hasta sayısı 25-30 olmalıymış. Eh, günde 80 hasta bakan bir hekimin hata yapmaması mümkün mü? Sağlık reformunun planlayıcıları onun da önlemini almış. TCK’de yapılan değişikle, hekim hatasını “taksirli suç” haline getiren hükümet, doktorları bu sefer de “Ya hata yapacak kadar çok sayıda hasta bak, ya da az hasta bak, hata yapma aç kal” cenderesine sıkıştırıyor. Muhtemelen bu kısır döngü, hastane kapılarında bekleyen yüzlerce hasta ve onları çok dar zamanlara sıkıştırarak muayene/tedavi etmeye çalışan doktorlar arasındaki gerginliklerin müsebbibi. Sağlık çalışanlarının hızla vasıfsızlaştırılması, meslek şevklerinin kırılması ve profesyonel yöneticiler tarafından mütemadiyen performans ölçümüne tabii tutulmaları da neoliberal dönüşümün diğer olumsuz getirileri. Bütün bu olumsuzlukların hasta-doktor ilişkisine yansımaması mümkün mü? Nitekim, sağlık sektörünün hızla reorganize olduğu ve ilişkilerin insan-insan değil, meta-para ekseninde neoliberal dönüşüme tabi tutulduğu tüm ülkelerde benzer şiddet olaylarında artış var. Mesela Amerika’da son bir yılda şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarının sayısı yüzde 34 artmış. Özellikle acil servislerde çalışan her 10 hemşireden birinin şiddet gördüğü rapor edilmiş. Son beş yılda ise 73 sağlık çalışanı uğradığı şiddet nedeniyle ölmüş. Amerika’da sağlık kuruluşları özel güvenlik tarafından korunuyor. Bazı hastanelerde K-9 köpekleri acil servislerde güvenliği sağlıyormuş. İngiltere de her yıl ortalama 65 bin sağlık çalışanının şiddete maruz kaldığı söyleniyor (Kaynak: medimagazin).
SAĞLIK HABERCİSİ LAZIM
Sağlıkta dönüşüm veya reform, ne derseniz deyin, normal şartlarda yüksek motivasyonlu, bilgili, donanımlı ve sağlıklı insan gücüne dayanmayı vaat ediyor. Oysa, bugünkü durumda sağlık personelinde ne motivasyon kalmış, ne de bilgisini donanımını gerektiği gibi kullanabileceği uygun koşullar mevcut. Verimlilik, yeni performans kriterleri ve profesyonel yöneticiler tarafından kurgulanan kâr odaklı yönetim anlayışı sağlık kurumlarını süper marketten farksız kılmış. Bu dönüşümü izleyecek ve halka tüm ayrıntılarıyla aktaracak sıkı sağlık muhabirlerine ihtiyacımız var. Dönüşüm, tüm şiddetiyle devam ediyor.
Not: Sağlık haberciliği demişken, yıllardır Bianet.org’da yazıları yayımlanan Mustafa Sütlaş’ı anmadan edemeyeceğim. O da yıllardır sağlık temalı haberlerin neden medyada hak ettiği kadar yer bulamadığını yazıp durur. Sütlaş’ın meseleye dikkat çeken bir yazısını şu linkte (http://www.bianet.org/bianet/bianet/151116-saglik-bakanligi-nda-neler-oluyor) bulabilirsiniz.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55