23 Kasım 2013 00:36

Bu yazıyı sileceğiz!

Bu yazıyı sileceğiz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her yıl 25 Kasımlarda bir kez daha anımsanır; ne çok acı çekmiştir kadın tarihte ve ne çok acı çekmektedir. Sanki acı yazgısıdır kadının ve “Alın yazısı buymuş” diyerek yaşadığı acıları kabullenmesi istenir. Oysa, insanın yeryüzündeki serüveninin başladığı günlerde ne çok saygı görmüş, ne çok kutsanmıştır kadın; doğuran, besleyen, büyüten, üreten insan olarak... Kadına yönelik şiddetin ve acıların tarihi; köleci sistem döneminde ortaya çıkan devlet, din ve aile kurumlarının tarihiyle kesişir... Erkek erkinde olan devlet, bütün ezilenlerle birlikte kadınların yaşamını belirleyen yasaları yapar ve uygulanmasını sağlar. Din, kadınların erkeklere itaat etmesinin ibadet olduğunu belirler. Aile, “Ailenin reisi erkektir, kadın çocuk doğurur, yemek yapar, çamaşır yıkar, kocasının ve çocuklarının gereksinimlerini karşılar” tanımlamasıyla ortaya konan düşüncenin yaşandığı ve erkeğin karısına uyguladığı şiddetin olağan görüldüğü yerdir.
Kız çocuklarının toprağa gömülmesi, bir erkekle yasa dışı beraber olan kadının toprağa gömülüp taşlanarak öldürülmesi, kadınların da kölelerle birlikte erkeğin malı sayılması, yoksul kadınların alınıp satılması, savaş ganimeti olarak el konulması, eve kapatılıp yalnızca çocuk doğurmasının istenmesi... Bütün bunlar, gücünü din, devlet ve aile kurumlarından alan kurallara bağlanmıştır erki elinde bulunduran erkekler tarafından... Sanki kadın cinsi bu dünyaya yalnızca erkeklerin isteklerini yerine getirmek, gereksinimlerini karşılamak için gelmiştir... “Hayır” deme cüretini gösteren, soran sorgulayan, dahası karşı çıkan kadın lanetlenmiştir bu üç kurum tarafından ve kadına yönelik şiddet sıradanlaştırılmak istenmektedir... İşte Adem’in isteklerine karşı çıktığı için “dişi ifrit” olarak nitelenen Lilith, işte akıllı ve duyarlı oldukları için “cadı” olarak nitelenip yakılan kadınlar, işte erkeklerin koyduğu kuralın dışına çıktığı için yakılan Jean Dark, işte dünyanın her yerinde devlet erkinin uyguladığı baskı ve sömürüye karşı sesini yükselttiği için şiddete uğrayan kadınlar... Mirabel Kardeşler, simgesi olmuştur bunun yalnızca...
Devletin, dinsel kuralların ve aile kurumunun; kadının yaşamını belirleyen yasalarla, kurallarla ve uygulamalarla ortaya konan şiddet; dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde bugün de sürmektedir. Kadın hâlâ savaş ganimeti olarak görülmektedir ve tecavüze uğramaktadır. Kadının yüzlerce yıllık mücadelesi sonucunda elde ettiği haklar, elinden alınarak kadın yine eve kapatılmak istenmektedir. Devlet, din ve aile kurumları adına konuşan başbakanın her sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır. Ondan cesaret alan şeriat yanlıları da kızların yaşam ve eğitimleriyle ilgili hükümler vermektedirler... Örnek mi? “12 yaşındaki kızın 60 yaşındaki adamla evlenmesi mübahtır...” Üstelik bir kadına söyletiyorlar bunu...
İnsanın insanı sömürmesi esasına dayanan sınıflı toplumlarda din, devlet ve aile kurumlarının ortaya çıkışıyla başlayan kadınların acıları, doğal ve mistik nedenlere bağlanıyor binlerce yıldan beri. “Alın yazısı buymuş...”
Kadınların tarihinde baskı ve acıların yanı sıra mücadele de var... Dünyanın her yerinde ve ülkemizde öncü kadınların bedeller ödeyerek başlattığı, örgütlü ve emekçi kadın kitlelerinin sürdürdüğü mücadeleden güç alarak bu yazıyı sileceğiz. Kadınlar korkmadan gülebilsin, sevebilsin ve istediğince yaşayabilsin diye... Kızlarımız ve oğullarımız özgür olsun diye... Çünkü yaşamın bir yanı karanlıktaysa öteki yanı aydınlık olamaz...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa