Böyle Öğretmenler Günü olur mu?
Fotoğraf: Envato
Son birkaç gündür, çeşitli kurumların “Öğretmenler Günü” vesilesi ile yayımladıkları mesajlarını görüyoruz.
Bu konuda ilk harekete geçen de Genelkurmay Başkanlığı olmuş.
Genelkurmay Başkanlığı, daha 24 Kasım’a üç gün varken mesajını yayımlamış, kimi emniyet müdürleri, valiler ve kaymakamlar da Genelkurmay Başkanlığını aratmayan mesajlarla “erken kutlamalara” katılmışlar.
Gerçi bu mesajlara bakınca, insanın, “Biz ve bu zevat aynı ülkede mi yaşıyoruz yoksa onlar ‘Öğretmen ülkesi’ diye bilmediğimiz ‘ütopya ülke’den mi geliyorlar?” diyesi geliyorsa da biliyoruz ki; bunlar bildiğimiz bu ülkenin “yüksek yöneticileri”dir. Ve bunlar; ülkeyi yönetenlerin, her şeyi, her sorunu şekere bulayıp renkli kağıtlara sararak halka yutturma, bu da olmazsa copla, gazla, TOMA’yla,… zorla yutturma görevi verdiği kişilerdir. Bugün de herhalde cümle devlet ricali ve kimi sendika yöneticilerinden bu hamaseti dinleyeceğiz.
Ama bütün “havuç ve sopalı” baskılara karşın bunu yutmayan öğretmenler de az değil. Hatta öğretmenlerimizin çok büyük çoğunluğu bu tören yalanlarını yutmuyor. Nitekim dün de Eğitim Sen, Ankara’da bir eylemle öğretmenlerin sorunlarını dile getirdi.
Eğitim Sen bu eyleminde öğretmenlerin sorunlarının “törenlerle” ya da uydurma “gün” kutlamalarıyla geçiştirilemeyecek kadar büyük olduğunu belirtirken aynı zamanda 24 Kasım’ın da Öğretmenler Günü olarak kutlanmasına da karşı çıkıyor.
Çünkü 24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” yapan 12 Eylül cuntasıdır. 12 Eylülcüler, eğitimi “Türk-İslam sentezci” bir temelde kaldırırken, Atatürkçülüklerine de halel gelmesin diye, 1928’de Latin harflerine geçiş kampanyası sırasında Atatürk’ün başöğretmen ilan edildiği gün olan 24 Kasım’ın, 1981’de “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmasını emrettiler! O günden bugüne de resmi erkan arkalarına alabildikleri kimi öğretmen örgütleriyle birlikte, “öğretmen ve eğitime hamasi övgü günü” olarak bu günü kutlamaktadır.
Eğitim Sen ise 1966’da Paris’te yapılan “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı”nda UNESCO ve İLO tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”nin kabul edilişinin yıl dönümü olan 5 Ekim gününü “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlamaktadır. 1994’ten beri pek çok ülkede de 5 Ekim “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Öğrenmenin toplumun ilerlemesinde temel etkenlerden birisi olduğu ve öğretici olmadan da öğrenmenin olmayacağı var sayıldığında öğretmen ve öğretmenlik elbette çok önemlidir. Ve öğretme işi çoğu zaman sanılanın aksine son derece sınıfsal, aynı anlama gelmek üzere de ideolojiktir de. Bu yüzen de öğretmenin kendisinden de önemli olan “ne öğretildiği”dir.
Türkiye’de öğretmenlik halkların aydınlatılmasında son derece önemli bir işleve sahip olmuş, bu yüzden de egemenlerin şiddetini de hep üstüne çekmiştir. Diyebiliriz ki, son 50 yılda öğretmenler, törenlerde en çok “övülenler” ama hak ve özgürlük mücadelesi, demokrasi mücadelesi dendiğinde de en çok “dövülenler” olmuştur!
Bugün de eğer sisteme biat etmemişse, gerçekten insanlık kültürünün ileri ürünlerini öğrencisine, halka mal etmek için bir çaba gösteriyorsa, törenlerin öğretmen övücüleri başta olmak üzere düzenin bütün güçlerinin hedefi olmuştur öğretmen. Bugün bu durum çok daha açık biçimde görülmektedir.
Dahası öğretmenlerimizin müfredat tartışmalarından, okul ve eğitimin yönetilmesinden dışlanması, ana dilde eğitim gibi az çok demokratik bir eğitimin olmazsa olmaz bir talebi savunmanın bile büyük suç sayılması, özlük haklarının tasfiyesi, ve koşulların sürekli kötüleşmesi, 300 bin öğretmen açığına karşı atanmayan 300 bin öğretmenin işsizliğe ve sefalete mahkum edilmesi, 4+4+4 gibi ucube bir sistem, eğitimin her aşamasının sınavlar ve dershanelerle tahrip edilmesi eğitimin, okulların devletin kamburu olarak görülüp eğitimin özelleştirilmesi ve piyasa malına dönüştürülmek istendiği, kadrolaşma ve dinileştirmenin eğitim alanını kaosa sürüklediği bir dönemde Öğretmenler Günü kutlamak nasıl bir şeydir ki?
Böyle bir dönemde Öğretmenler Günü, öğretmenlerimizin “eli öpülesi” kişiler olarak ellerini kollarını bağlayan değil insanlığın ileri kültürünün çocuklarımıza, gençlerimize mal etme mücadelesinde bir muhasebe günü olabilir. Böyle bir gün ise öğretmenlerimizin, bütün dünyanın öğretmenleriyle dayanışma günü de olan 5 Ekim’dir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00