‘Krizi idare etmeyi biliriz’!
Bu laf Davutoğlu’nun. Mecbur! Bilmek, bilmiyorsa bile öğrenmek zorunda. Çünkü krizsiz günümüz geçmiyor. AKP ve özellikle Başbakanın Türkiye’ye hediyesi kirizlerden kriz beğenmektir. Biri çözülmeden bir diğerini patlatmak. Gererek, krizle yönetmek!
AKP, Troçkizme taş çıkartmak ister gibidir: “Sürekli kriz”! “İdare” müthiş!
Yakın tarihe bir bakın: MİT krizi.. Yakın koruma krizi.. Anayasa ve başkanlık krizi.. “Çözüm süreci” krizi.. Gül’le kriz.. Arınç’la kriz.. Cemaatle kriz ya da dershane krizi.. Suriye ve bağlantılı el Kaide krizi.. Bağdat’la kriz.. Yerden havaya (Çin malı) füze krizi.. Mısır’la kriz.. En son Mısır’la krizin resesyon boyutu: Elçiler “istenmeyen adam”. Daha arada ODTÜ ormanı ve yol krizi.. Üç dönemlik seçim sınırı krizi falan gibi “detay”a dair olanlar da var.
Belli ki AKP kriz demek oldu. Ya da AKP ve kuşkusuz Başbakan krizsiz edemiyor.
Kişilik meselesi mi? Başbakan böyle açıklıyor. Bazıları da öyle diyor. Kimisi de “sosyolojik olgu” analizi yapıyor. “Gerginlik siyaseti”, “kutuplaştırmayla kemikleştirme” amaçlı tabanı kazanma ve elde tutma operasyonu, ama kantarın topuzu da kaçıyor.
“Dik duracağız, ama dikleşmeyeceğiz!” Başbakanın lafı. Delikanlılık yüklü. Kasımpaşa işi! Kişilik gösterisi olarak kullanılıyor, belli.
Arınç’la son krizde, Başbakan, “ben bilinen siyasetçilerden değilim, orada başka burada başka konuşamam” demiş ve krizin ipini koyuvermişti. “Mısır krizi”nde de, Başbakan, “benim her zaman bilinen tavrım var, biliyorsunuz” diye başlıyor.. Sürdürüyor: “Zaten benim her zaman söylediğim, bundan sonra da söyleyeceğim ve siyasi hayatım boyunca da artık benim söylemlerimde, kitaplarımda kayıtlara geçmiş olan tavrımdır. Siyasette her zaman dik durmayı seven, ama dikleşmeyi sevmeyen bir insanım. Dolayısıyla da darbeyle iş başına gelenlere hiçbir zaman saygı duymayacağım.” Ve demokrat mı demokrat: “Mursi’nin yargı karşısındaki tavrını alkışlıyorum, ona saygı duyuyorum, onu yargılayanlara benim saygım yok.”
Birisi Başbakana henüz diktatör olmadığını hatırlatmalı. Ülkelerle ilişkiler herhalde onun dikleşme-dikleşmeme türü hasletlerinde ve iki dudağının arasında olmasa gerek! Darbe.. Diktatörlük.. Şu.. Bu. Hiçbir ülke, bir diğerinin iç işlerine, nasıl yönetildiğine ya da yönetilmediğine karışamaz. Ülkelerin egemenliğine saygıdan başka yol da vardır tabii; ama bunun demokrasi ile ilişkisi yoktur ve müdahale içeriklidir. Yayılmacılık ya da emperyalizmle bağlantılı olmayan müdahalecilikse olamaz! Hangi tür gerekçe ileri sürülürse sürülsün! İster “demokrasi” densin, hatta “ileri”sinden söz açılsın.. İster özgürlükler. Hatırlansın, ABD Irak’ı “demokrasi götürmek” için işgal etmişti. Evren’in darbe gerekçesi de “demokrasiyi rayına oturtmak”tı! Dolayısıyla, öyle göstermelik darbe karşıtlığı ajitasyonuyla, ülkelerin iç işlerine müdahale haklı gösterilemez. Davutoğlu’nun “Mısır’da yaşananlara ilkesel olarak gösterdiğimiz tavır Mısır devletiyle derin dostluk bağlarımızı etkilemez” lafı gülünç olabilir, ama anlamsızdır. “Devletler” soyutluk değillerdir. Başı, “kı..” belli organizmalardır. Elçi de, Bakanları, Başbakanları da belirli devletlerin görevlileridir. Elçiler çekildiğinde nasıl etkilenmezmiş bağlar?
Başbakanın “bütün derdimiz demokratik parlamenter sistemlerin dünyada güçlenmesidir” lafı inandırıcı olabilir mi? Hitler’in parlamentosu olduğunu herkes biliyor! Ya demokrasi? Tam da aynı gün “öğretmenler günü”nü kutlamak isteyen öğrdetmenlerin üzerine su sıkılıp gaz atılmışken... Bırakın dünyayı da.. Türkiye’de demokrasinin ayak altı edilmesinden söz edin!
Evrensel'i Takip Et