25 Kasım 2013

Barzani merceğinden ulus, sınıf, siyaset

Barzani’nin Diyarbakır ziyareti üzerine çokça şey söylendi. Yapılan tartışmalar bu ziyaretin Kürtler arasındaki ayrışmayı daha görünür kıldığını gösteriyor. Her çevre kendi politik görüş ve ilişkilerine bağlı olarak konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz değerlendirmeler yapıyor. Ancak yapılan tartışmalara bakıldığında meselenin bir yönünün sürekli ihmal edildiği görülüyor. Çünkü Barzani-Öcalan çizgisi arasındaki tartışmalar, Barzani’nin bu ziyaretinin Kürtlerin birliği ve ortak çıkarlarına hizmet edip etmediği üzerinden sürdürülüyor. Başka bir deyişle bu tartışmalar “Kürtlerin birliğinin mümkün olduğu” ve “ortak çıkarları bulunduğu” varsayımı üzerine kuruluyor. Yaklaşım bu olunca, Barzani’nin neden Newroz’a değil de AKP mitingine geldiği tartışması anlamlı görünüyor. Oysa Kürtler arasındaki ayrışmanın Barzani’nin niyeti ile açıklanamayacak kadar derin tarihsel ve sosyo-ekonomik nedenleri bulunuyor.
Ulusal birliğin mümkün olduğu varsayımından başlayalım. Kürt coğrafyasının yüz yıl önce dörde bölündüğü ve Kürt ulusal mücadelesinin her parçada farklı bir seyir izlediği herkes tarafından kabul ediliyor. ABD’nin 2003’teki Irak müdahalesi,  Saddam rejimi ile mücadele halindeki Irak Kürtlerinin kendi geleceklerini belirlemesi yönünde uygun koşulları yaratmış ve bu temelde Kürdistan Bölgesel Yönetimi oluşturulmuştu. Kürtler kendi anayasalarına, bayraklarına, meclislerine kavuşmuştu. Barzani’nin başını çektiği bu federe oluşum, giderek Bölgesel bir güç haline geldi. Özellikle ABD ve Türkiye ile önemli siyasi-ticari ilişkiler geliştirdi. Barzani yönetiminin Türkiye ile ticari ilişkileri yıllık on milyar dolar civarında ve bu rakam sürekli büyüyor. Barzani’nin Diyarbakır ziyaretinde petrol ve doğalgaz ile ilgili yeni anlaşmaların gündeme geldiği biliniyor. Bugün bağımsız bir devlet olmasa da Barzani yönetimi, dünyanın birçok ülkesinden daha güçlü ekonomik ve siyasi bir güç haline gelmiş durumda. Yani karşımızda kendi ulusal sorununu çözmüş ve kapitalist sisteme entegre olmuş bir burjuva yönetim var. Dolayısıyla ulusal mücadeleyi sürdüren parçalar ile Barzani yönetimi arasındaki birlik tartışmalarının en önemli açmazı, ulusal meselesini çözmüş olan Barzani yönetiminin Kürtlerin birliğini kendi çıkarlarına hizmet ettiği oranda savunmasıdır. Rojava örneğinde olduğu gibi, kendi çıkarlarına aykırı gördüğünde Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturmalarına karşı her türlü girişimde bulunmaktan geri durmamaktadır.
Barzani, Diyarbakır ziyaretinde amacının Kürtlerin ortak çıkarlarını savunmak olduğunu söylerken aslında bütün burjuva milliyetçilerinin yaptığını yapmaktadır. Yani kendi sınıfsal çıkarlarını bütün ulusun çıkarları gibi göstermektedir. Oysa Rojava’da kendi çizgisindeki partilerin PYD’ye karşı mücadele eden Suriye muhalefetine (SMDK) katılmasını sağladı. Türkiye’de Kürt hareketine kendi çözümünü dayatan AKP’nin yanında oldu. Bırakalım diğer parçalardaki ulusal-demokratik hareketlere yaklaşımını, Barzani yönetimi kendi Kürtlerinin çıkarını savunuyor mu? Öyle olsaydı Tunus ve Mısır’da başlayan halk ayaklanmaları 2011 Şubatı’nda Kürdistan Bölgesi’ne sıçramaz; Kürt işçi, işsiz yoksul halk kesimleri işsizliğe, yoksulluğa ve Barzani yönetiminin yolsuzluklarına karşı kitlesel eylemler yapmazdı.
Özetle Kürtlerin birliği ve ortak çıkarları önündeki engeller, ulusal sorunun tarihsel ve sosyo-ekonomik gelişiminden bağımsız düşünülmemelidir. Zaten Kürtler arasındaki siyasi ayrışmalar da Türkiye’de Barzani’ye yakın siyasi çevrelerin yeni parti arayışları da bu zemin üzerinde şekillenmektedir. Çünkü Kürtler sanıldığı gibi “sınıfsız-zümresiz kaynaşmış bir kitle” değildir.

Evrensel'i Takip Et