Savunulamaz hale gelen dış politika
Fotoğraf: Envato
Daha birkaç gün önce, P-5+1 (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin+Almanya) ülkeleriyle İran arasında varılan “Nükleer Anlaşma”dan açıklandıktan sonra haberi olan Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, dış politikadaki “yalnızlaşmayı” reddediyor. Irak’la ilişkileri yenileme girişimlerini Davutoğlu; “Biz politika değiştirmiyoruz, dünya değişip bizim dediğimiz yere geliyor” diye açıklıyor. Başbakan da İran’ın P-5+1 ülkeleriyle vardığı anlaşmayı, “Türkiye’nin dediği yere gelinmiş olması” biçiminde açıklayarak, dünyaya gülecek bir değerlendirme hediye etmiş oluyor!
Davutoğlu biraz daha ileri giderek, “Bize kim yalnız kaldınız diyor. Zaman yokluğundan gidemediğim 17 ülke var. Birçok dışişleri bakanını Ankara’da ağırlıyoruz,…” diye savunuyor dış politikasını.
Elbette dünyanın 200 küsur ülkesi var ve dünyanın en tecrit edilmiş ülkeleri bile bu ülkelerden 50’si, 100’ü,. 150’siyle, hatta daha fazlasıyla diplomatik ilişki içinde olabilir ve öyledir de. Burada da “yalnızlaşmak” derken şu ya da bu ülkeyle ilişkilerin kopması kastedilmemektedir. Burada sözü edilen, dünyanın önemli sorunlarında Türkiye’nin ne kadar sözünün dinlendiği, bu sorunların çözümünde ne kadar “taraf” olabildiğidir. Hele de bölgesel sorunların çözümünde, “bölgenin lider ülkesiyim” iddiasındaki ülkenin bölgesel sorunların çözümünde ne kadar rol üstlendiğidir.
Bu gerçekler açısından bakıldığında; Türkiye bölgede Suriye, İran, Irak, Mısır gibi başlıca kriz noktalarında krize olumlu anlamda müdahale ve çözüm masasının dışında kalırken, bu bölgedeki krizlere ABD, Rusya ve öteki batılı ülkeler müdahil olmaktadır. Bölge ülkelerinden ise bölgedeki krizlere, aynı zamanda krizin parçası olmalarına karşın Mısır, İran gibi ülkeler müdahil olabilmektedir.
En yakın komşusu Suriye ile bölgenin en önemli ülkelerinden Mısır’la diplomatik ilişkilerini bile koruyamayan Türkiye, İran ve Irak’la Rusya’nın kurduğu kadar bile yakınlık kuramayan, Suudi Arabistan’la Katar’la sadece Suriye’ye müdahale için “şer ittifakı” oluşturma dışında ilişki geliştiremeyen, Lübnan ve Ürdün’le arası giderek soğuyan Türkiye’nin Myanmar, Tayland, Bosna, Makedonya ve Pakistan,… ile iyi ilişkiler geliştirmiş olmasının bir kıymeti harbiyesi olabilir mi?
Kısacası tartışılan “yalnızlık” buradadır. Ve Başbakan geçen hafta Rusya’ya yaptığı ziyaret sırasında Putin’e şaka yollu ama tamamen gerçeğin itirafı olarak, “Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın da şu AB’den kurtarın!” demiştir. Ama Putin bu yakarmaya, şaka yollu bile yanıt vermemiştir!
Şimdi ABD ve Rusya önderliğinde Batılı güçler, İran’la krizi “görüşme masası”na çekip, kontrol altına alırken, Cenevre-2’nin de yolunu açmışlardır. Böylece Türkiye’nin ayak sürüyerek gideceği Cenevre-2 masası, (Başbakan ve Dışişleri Bakanı mutlaka sonunda “Bu masayı da biz kurmuştuk, bizim dediğimize geldiler” demek için gerekçeler bulacaktır!) düne göre daha fazla Suriye krizine siyasi bir çözüm bulma adımı olacak görülmektedir.
İran ve Suriye krizlerinde gelinen yer açıkça göstermektedir ki Türkiye’nin dış politikası, Türkiye’yi bölgedeki en önemli sorunlarda saf dışı bırakmıştır. Erdoğan ve Davutoğlu’nun politikalarını savunmak içi başvurmak zorunda kaldıkları; “Biz değişmiyoruz dünya değişiyor”, “İran’la varılan anlaşma bizim haklılığımızı göstermiştir” iddiaları bile “yeni Osmanlıcı” dış politikanın ne kadar savunulmaz hale gelindiğini göstermektedir.
Herhalde bir Hükümetin kendi kendisini bu kadar kısa zamanda bu kadar etkin biçimde kuşattığı bir dış politikanın başka bir örneği yoktur.
AKP Hükümeti iki yılda bunu başarmış, bölgenin en önemli sorunlarından dışlanmış bir “etkisiz eleman” durumuna gelmiştir. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi bu başarıyla diplomasi tarihine geçmeyi ve siyaset bilimi alanında tez konusu olmayı hak ediyor!
Cenevre-2 artık “İran krizi”nin çözümünün de bir yola girdiği koşullarda toplanacağı için, AKP Hükümeti’nin dış politikasının geldiği yerin görülmesi için yeni veriler de sunacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00