Futbol endüstrisi, dayattığı “kazanmak için her yol mübah” anlayışı çerçevesinde, kendi değerlerine uygun bir ahlak(sızlık) da yarattı.
Dürüstlük, rakibe saygı, vicdan ve empati içerikli bir ahlak yok artık futbol ortamında. Hatta ahlak bir yana, en basitinden, utanma duygusuna bile rastlanmıyor.
Konuşurlarken, futbolcuların dilinden “Allah” lafı eksik olmuyor. Sürekli olarak kaderlerinde, “Allah’ın izninin” belirleyici rol oynadığını vurguluyorlar. Ama gel gelelim böylesine kudretli(!) manevi duygulara sahip olmalarına karşın, onlarca kamerayla izlenen maçlarda dahi, “sahtekar” damgası yemek pahasına da olsa hakemleri aldatmaya yönelik hareketlerde bulunmayı göze alabiliyorlar. Sahtekarlığı profesyonelliğin bir gereği olarak görüyorlar belli ki. Kazanmak biricik hedef olunca, bu hedefe ulaşma yolunda ortaya konacak her türlü yöntem ve uygulamayı da ahlaki açıdan sorunsuz (meşru) kabul ediyorlar.
Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan son derbide Gökhan Gönül rakip ceza sahası içinde kendisini yere atarak hakemden penaltı beklemiş, ardından da “Kuran çarpsın penaltı” diye höykürerek hakemi ikna etmeye çalışmıştı.
Maçtan sonra ise pozisyonun penaltı olmadığını itiraf etmiş, hakemi aldatmak için kendisini yere attığı için utanç duyduğunu söylemişti.
Tabii 2-0 galip gelinen bir maçın ardından böyle konuşmak kolay. Acaba Fenerbahçe o gün rakibini, Gökhan’ın hakemi aldatarak kazandırdığı penaltıyla 1-0 yenseydi maçtan sonra yine bu tür bir itiraf gelir miydi?.. Tabii ki de gelmezdi... Sahtekarlığını, “Kuran çarpsın” gibi kutsalı üzerine ettiği yeminle süsleyen birisine ne kadar güvenilir ki?..
Her şeye rağmen, ileri derecede yozlaşmış spor ortamımızda böylesi bir özür bile farklılık ve farkındalık yaratma adına başlı başına önemli bir adım sayılabilir...
Temel motivasyonları (hedefleri) kazanmak, rant ve para olsa da, profesyonelliğin de bir ahlakı vardır, olmalıdır...
Son yıllarda gerek oynadığı kulüplerde gerekse milli takımda attığı gollerle kariyerinin en parlak dönemini yaşayan ve ülkenin futbol gündeminde en çok söz edilen figürlerden birisi olarak dikkat çeken Burak Yılmaz, yozlaşmış futbol kültürünün ürünü olan sahtekarlığı, sahaya en verimli(!) şekilde yansıtan oyuncuların başında geliyor. Hakemleri aldatarak takımı lehine avantaj sağlamaya çalışmayı, karakterinin bir parçası yapacak denli içselleştirdiği anlaşılıyor. Bu nedenle, öyle bilinçli bir şekilde düşünerek, tasarlayarak sahtekarlık yapmasına gerek kalmıyor. Sahtekarlık onun kişiliğinde artık bir refleks şeklinde ortaya çıkıyor. Mesleğine, meslektaşlarına (rakiplerine) saygısızlıkta ve emek hırsızlığında kendisini o derece geliştirmiş(!) durumda yani.
Türkiye’de 4 büyükler olarak anılan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’da forma giymiş iki futbolcudan birisi olan ve böylesine renkli(!) bir kariyer ve zengin tecrübeyle bambaşka özelliklere sahip olması beklenen bir futbolcunun isminin ahlaksızlıkla, sahtekarlıkla anılması ne gariptir ki kendisine rahatsızlık verir gibi görünmüyor. Herhangi bir rahatsızlık duymuyor ki, bunca uyarı ve eleştiriye karşın yıllardır aynı davranışlarını sürdürüyor.
Son Sivasspor maçında yine hakemi aldatarak rakip oyuncunun haksız yere kırmızı kart görmesine neden oldu Burak. Böylece maçın sonucunu adil bir mücadelenin belirlemesini engelledi. Belki de Sivasspor’u alacağı puan ya da puanlardan etti. Diğer bir deyişle, düpedüz emek hırsızlığı yaptı. Buna karşılık vicdanen hiç rahatsız olmadı. Akşam kafasını yastığa koyduğunda gönül rahatlığıyla mışıl mışıl uyudu. Bir profesyonel olarak görevini en iyi şekilde yaptığına inanıyordu çünkü. Ne de olsa hem gol atıp hem de rakipten bir oyuncunun atılmasını sağlayarak takımının galibiyetinde başrolü oynamıştı!..
Oyuncuların, endüstrisinin dayattığı “mutlak kazanma” anlayışı doğrultusunda acımasız piyonlara dönüştüğü bir futbol düzeninde, ahlak, vicdan, emeğe ve rakibe saygı, erdemli ve sportmence mücadele gibi değerlerden söz etmek giderek anlamını yitiriyor...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et