Kırmızı kart demet demet
Dünya Kupası artık gündemde. İster 64 yıl sonra Brezilya’ya dönen turnuva diyelim, ister Ronaldo ile Messi’nin hiç bitmeyen mücadelesi, 6 ay boyunca bunu konuşacağız. Öte yandan futbolu hakemsiz konuşamaz olduk. Ofsaytı geç çaldı, sertliğe prim verdi, eyyam yaptı (eyyam ne demek hâlâ tam bilmeksizin), maçı katletti diye veryansın edecek; 22 yakışıklının yaptığından çok bir otoritere bakacağız.
Diskalifiye, yani kuralları çiğneyenin oyundan atılması her oyunda var. Futboldaki belki en serti. Kırmızı kart rengiyle olsun, bıçak sırtı oluşuyla olsun ne desen boş bir hal yaratıyor. Kesip atıyor. İşte şimdi kırmızı kartın etkisine bakalım istiyorum. Son haftanın iki kritik maçı, Real Madrid-Galatasaray ve Fenerbahçe-Beşiktaş oyunlarında baş roldeydi kırmızı kart. Sergio Ramos ve Meireles’in gördüğü kartlar; sonunda olmasa da o dakika itibariyle maçın kaderini çizecek gibiydi. Eh, en klas başrol oyuncusu filmin sonunda değil ortasında girer filme zaten.
Columbia Üniversitesi İstatistik Departmanı’ndan üç akademisyen Jan Vecer, Frantisek Kopriva, Tomoyuki Ichiba da bu konuya kafa yormuş bizim gibi. Kırmızı kartın maçın geri kalanına etkisiyle ilgili olağanüstü bir makale yazmışlar. Atılanların değil, kırmızı kart görüp takımını noksan bırakanların perspektifinden bakmışlar, aslında giden değil kalandır terk eden diyerek.
Araştırmanın ve sonucunda çıkan makalenin derinlerine inmeden, kırmızı kartın artan yoğunluğuna bakmakta fayda var. 1986’ya kadarki Dünya Kupası finallerinde (ki 13 Dünya Kupası eder) 44 diskalifiye gerçekleşmiş. 1950 Brezilya ve 1970 Meksika’da diskalifiye edilen oyuncu olmamış.Fair-play’e bakar mısınız?
Sonraki 6 finallerde ise 115 kırmızı kart görmüşüz dünya halkları olarak. 90’larda kurallaşan çift sarı karttan ve gole giden son oyuncunun düşürülmesinden kaynaklanan kırmızı kartların etkisi bariz. Öncesinde bu kaideler yoktu, hatta rengi kırmızı olan bir kart 1970’e kadar kullanılmıyordu. 1970’te de kullanılmadı zaten, muhtemelen pozisyon olmadı ki Dünya Kupaları’nın ilk kırmızı kartını 1974’te Doğan Babacan kullandı.
Kırmızı kartları bir bir sayıp hesap eden Columbia Üniversitesi’ndeki araştırma bize ilk bakışta şunu söylüyor. Kırmızı kart gören takımın maçın geri kalanında bir gol atma olasılığı 2/3 oranına düşerken, rakibi eksilenin gol atma ihtimali 5/4 oranına yükseliyor. Basit bir OKEK hesabıyla kırmızı kart gören takım, maçın geri kalanında 2-1 gibi bir skorla mağlup olacak gibi görünüyor. Tabii, bir penaltıyla neticelenen kırmızı kart pozisyonları başka, onlar istatistiği alt üst ediyor.
Bu hafta Real Madrid’in kırmızı kart gördükten sonra 4, Fenerbahçe’nin kırmızı karttan sonra 2 gol attığını Vecer, Kopriva ve Ichiba’ya söylemeyin lütfen. Zira arkadaşların akademik çalışması maniple olur bu verilerle. Galatasaray ve Beşiktaş’ın bahtsızlığıyla izah etmeyi deneyelim bunları.
Bu kadar tartışmanın peşinden şu sonucu buluyorum. Kırmızı kart görmeyin arkadaşım. Faydası yok. Zararı büyük. Kafa kafaya giden maçı kaybedersin. Yeniliyorsan hepten yenilirsin. Euro 96’da gole giden Vlaovic’i düşürmeyen Alpay Özalan’ı hatırlayın. Fair-play ödülü aldı, salt kırmızı kart görmediği için. Ki futbol bu, tekrar diyeyim, bu oyun basketbol gibi taktik faulun yer ettiği bir oyun değil. İyi oynayan kazansın diyoruz ya, ekseriyetle iyi oynayan kazanıyor harbiden. Gerek yok başka türlüsüne.
Evrensel'i Takip Et