05 Aralık 2013 00:10

Farklı gündem, ortak mücadele

Farklı gündem, ortak mücadele

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Herhangi bir alanda yürütülen mücadelenin, sadece o an için saldırıya uğrayan kesimlerle sınırlı kaldığı, diğer kesimler tarafından sahiplenilmediği ya da en azından fiilen desteklenmediği durumlarda başarılı olmasının çok zor olduğunu gösteren onlarca deneyim saymak mümkün. İşçi sınıfı mücadelesini, ortak sınıf çıkarları ve hedefleri etrafında birleşmiş bir sınıfın mücadelesi olarak tanımladığımızda bu temel gerçek sürekli karşımıza çıkıyor.
Emek hareketi, bir süredir bütün mücadele düzeylerinin iç içe geçtiği ve potansiyel olarak canlanma eğilimleri gösterdiği bir gelişim seyri izliyor. Yatağan’da çalıştıkları madenlerin özelleştirilmek istenmesine karşı günlerdir direnen maden işçilerinin kitlesel mücadelesi, çoğunluğunu taşeronda çalışan işçilerin oluşturduğu ve örgütlendikleri için işten atılan işçilerin çeşitli illerde yaptıkları eylem ve direnişler sürerken, kıdem tazminatı, taşeronda çalışanların çözüm bekleyen sorunları, emek mücadelesinin öne çıkan temel sorunları.
İşçi eylemleri son dönemde belirgin bir canlılık kazanırken, kamu emekçileri 2014 bütçesine yönelik talepleri ve Hükümet ile Memur Sen arasında imzalanan “satış” sözleşmesi ile yaşanan mağduriyete duyulan tepkiyi örgütlemek, 19 Aralık’ta ülke çapında grev yaparak tepkilerini göstermek için yoğun bir çalışma içindeler. Türkiye’de bir bütün olarak emek hareketinin gündemi, işçiler ve kamu emekçileri açısından farklı gündemler üzerinden gelişiyor gibi görünse de, her iki kesimin ortak çıkarlar ve talepler etrafında bir araya gelemedikleri ve toplumsal desteği arkalarına almadıkları sürece, sermayenin kendi içinde birleşmiş güçleri karşısında başarılı olma şansları fazla değil.
Toplumun örgütlü güçlerinin içine sıkıştıkları farklı gündemlere rağmen, en azından mücadelelerini ortaklaştırması, tek tek kurumlar olarak bir araya gelip yan yana durmaktan çok daha ötesini ifade ediyor. Emek örgütlerinin ortak mücadeleyi önlerine hedef olarak koymaları, sendikacıların her başı sıkıştığında söylediği “birleşik mücadele” sözünün bir slogan olmaktan çıkarılması için daha somut adımlar atılması gerekiyor.
Sermayeye karşı mücadelede başarının en önemli koşulu önce emekçilerin kendi aralarında birlik olmaları ve ortak talepler etrafında birleşmeleri. Tek tek fabrikalarda, işyerlerinde bu temelde bir ortaklaşma yaşanmadan, mücadele örgütlerinin, sendikaların bırakalım birlikte hareket etmesini, giderek artan sermaye saldırılarına karşı ciddi ve dikkate alınır kurumlar olarak var olabilmeleri bile söz konusu olamaz.
Yıllardır peş peşe aldığı darbelerle neye uğradığını şaşıran, kime güveneceğini, neyi nasıl
yapacağını bilemeyecek hale gelmiş emekçilerin ve onların örgütlü güçlerinin birleşmesi sadece bir beklenti değil, aynı zamanda mevcut koşulların dayattığı bir zorunluluk. Ancak sorunun asıl düğüm noktası, bütün bunları hayata geçirmek için yürütülecek mücadelede izlenecek sendikal çizginin ne olacağı, nasıl bir sendikacılık tarzı ile söz konusu mücadele ve eylem birliğinin sağlanabileceğidir. Bugüne kadar yaşanan deneyimlerden hareketle, örgütlü ya da örgütsüz olmalarına bakılmaksızın, işçi ve emekçilerin acil çözüm bekleyen sorunlarına ve taleplerine dayanarak hareket etmeyen, işyerlerinin gündemini örgütlü mücadelenin gündemi haline getirmedikçe, sendikaların kendilerinden beklenen rolü oynaması mümkün değil.
Emekçilerin her aşamada söz ve inisiyatif sahibi olduğu bir sendikal örgütlenme ve mücadele
tarzı benimsendiği ölçüde, hem sendikaların mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmesi sağlanabilir, hem de sendikal bürokrasinin bugüne kadar oynadığı uğursuz rolün etkisini kırmak mümkün olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa