Kirli piyonlar
Fotoğraf: Envato
Futbol, endüstriye teslim edilip profesyonellik, rekabet ve mutlak kazanma anlayışı temel değerler haline gelince ortamın tiksinti verici bir hal alması kaçınılmazlaşıyor. Ancak bu durum pek fazla kişiyi rahatsız eder gibi de görünmüyor. Hengâme ve hırgürden geçilmeyen ortam sorgulanmadığı gibi, tam tersine bu ortamdan çıkar sağlamanın yolları aranıyor. Hayattaki öncelikli -belki de tek- derdi ve ilgi alanı tuttuğu takımın o hafta alacağı sonuç olan insanlar açısından, kazandıkları sürece ortada bir sorun yok. Kaybettikleri zaman ise nesnel bakış açısıyla bunun nedenlerini araştırmayı değil, başkalarını suçlamayı tercih ediyorlar. Fanatizm, duyarlılık ve farkındalık gelişimini engelliyor.
Medya, endüstrinin bir parçası olarak futbolu maksimum kârla pazarlamanın derdinde. En berbat maçları bile allayıp pullayarak insanlara kakalamaya çalışıyor. Mesela Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan son derbi hakkında neler yazmadılar ki?.. Maç 3-3 bitti ya, hazır ellerine böyle bol gollü bir malzeme geçmişken döktürdükçe döktürdüler. “Unutulmaz maç”, “Muhteşem derbi”, “Müthiş mücadele” gibi başlıklarla karşılaşmayı öve öve bitiremediler. Oysa maçta en çok dikkat çeken olgular; şuursuz bir koşuşturma, bolca itiş kakış ve mahalle maçlarında görülmeyecek denli gülünç savunma hataları sayesinde atılan gollerdi. Tabii medya, şuursuz koşuşturmayı “büyük heyecan”, itiş kakışı “nefes kesen mücadele”, atılan golleri ise -savunma hatalarını gör(e)medikleri için- “mükemmel” olarak sunmayı tercih etti. Bu arada hakem Cüneyt Çakır’ı da futbol adına güzelliklerle(!) dolu geceye gölge düşüren adam ilan ettiler. Hakem hocaları bile maçtan sonra defalarca izledikleri pozisyonlar hakkında ortak bir karara varamazken, yalaka medya ve bazı paranoyak yöneticiler Cüneyt Çakır’ı çoktan yargılayıp mahkum etmişti.
Hakemler futbol ortamının en savunmasız aktörleri. Bu nedenle sürekli olarak endüstrinin kirli piyonlarının (medya, yöneticiler, teknik adamlar, futbolcular ve taraftarlar) tepkisine, saldırısına maruz kalıyorlar. Hakemlere saldırmayı, onları hedef göstermeyi ve her başarısız sonucun ardından hakemleri günah keçisi ilan etmeyi gelenek haline getirip futbol ortamının mide bulandırıcı bir iklime kavuşmasında başrol oynayan unsurlara biraz daha yakından bakınca ne görüyoruz peki?..
Endüstrinin çıkarlarını koruyup kollamayı kendisine ilke edinip onurlu, erdemli, centilmence mücadele gibi sportif değerleri umursamayan; rant uğruna yalanı bir tarz haline getiren; üç büyük kulübün dümen suyundan ayrıl(a)mayan ve hakemlere yüklenmek için fırsat kollayan medya... Kazanmak için her yolu denemeye kararlı ve özellikle hakemler üzerinden taraftarları kışkırtmayı asli görevleri arasında gören ruh sağlığı bozuk yöneticiler...
Endüstrinin dayattığı “mutlak kazanma anlayışının” pençesinde umarsızca çırpınan, kendi geleceğinin takımın başarısına bağlı olduğunu bildiği için başarısız sonuçlara hakem odaklı mazeret uydurmakta ustalaşmış teknik adamlar...
Rakiplerine (meslektaşlarına), sakatlama pahasına gaddarca girebilen; hakemleri aldatma amaçlı sahtekarlıkları oyunun bir parçası zanneden; hakemlerin her kararına itiraz eden; rakibe, emeğe saygısız, sportif değerlere yabancılaşmış, kişiliksiz futbolcular...
Rakibe, yok edilmesi gereken düşman algısıyla bakan; galibiyet için hakemleri ve rakibi sindirip korkutmayı, baskı altına almayı kendisine görev bilen; cinsiyetçi küfürleri dilinden düşürmeyen, yeri geldiğinde ırkçılık yapmaktan dahi geri durmayan; “vur kır parçala bu maçı kazan” tezahüratıyla kendinden geçen, gözlerini kan bürümüş taraftarlar...
Ayakları taşa takılsa sebebini hakemlerden bilecek utanmazların, ahlaksızların yarattığı tablo bu işte!.. Ne kadar da parlak ve umut verici değil mi?..
Bu arada futbol ortamımızın dönüştürücü(!) niteliğini de es geçmeyelim. Öyle ki, yabancılar kısa süre içinde ortama uyum sağlayıp bizden biri gibi konuşmaya ve davranmaya, başlayabiliyorlar. Mesela Mancini, dikkatleri takımının ortaya koyduğu sefil futboldan uzak tutabilmek adına hakemlere gözlük gerektiğinden söz edebiliyor. Kariyeri boyunca ortaya koyduğu sportmence mücadele ile herkesin takdirini kazanan Kuyt, penaltı beklentisiyle kendisini yere atarak sahtekarlık yapabiliyor...
Bütün bunlar çok da şaşırtıcı değil aslında. Çünkü biliyoruz ki, şairin dediği gibi, insan yaşadığı yere benzer!..
- Transfere koşullanmak 16 Ocak 2025 04:12
- Oyunu saha dışına taşımak 09 Ocak 2025 04:37
- Hakemlere takık kafalar 02 Ocak 2025 04:28
- Sorun oyunda mı, oyuncu da mı? 26 Aralık 2024 04:50
- Kaybetmek kazandırabilir 19 Aralık 2024 04:20
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34