Eşitlik geliyor, kaçın!
Yaşadığımız coğrafyada demokratikleşmenin basamaklarını rahvan çıkanların gönülsüzlüğü üzerine nice destan yazılabilir. Bu dik merdivene tırmanırken, makamları gereği önden gitmesi gerekenler çoğu kez lokomotif olamaması, bana, beceriksizlikten değil, gönülsüzlükten gibi gelir. Yan çizmeye en uygun rejim olarak demokrasi, ancak demokratikleşme niyeti varsa bir işe yarar. Bunun da yollarından biri kadın-erkek eşitliğinin her alanda politika, karar ve uygulamalarda sağlanmasıdır.
Eşitliği ondan kaçarak anlayamayız. Onu reddetmek için bile olsa önce tanışmamız gerekir. Korkmadan ve önyargısız! Politik-acılar ve yüksek makamlardaki arkadaşları! Gelin sizi tanıştırayım: Eşitlik. Eğer onunla yaşamayı kabul edersek, bir arada bulunmamızı, üretmemizi, ilerlememizi kolaylaştıracak. Birbirimize düşmemizi değil, birbirimizi anlamayı sağlayacak. ‘Kadın ve erkek’ çatışmasının, içinden bolca ucuz mizah çıkartılan orta halli bir maden değil, eşitlik bilincini yaygınlaştırmanın en önemli aracı olduğunu kavrayarak başlayabilir her şey. Eşitlik, iyi yaşamaktır. Güçsüzlükleri güce dönüştürmektir.
Türkiye kadın hareketi de bu dönüşümü selamlamak üzere uzun yıllar eşitlik için mücadele etti. Önce haklarımızın farkında olmayı, bunları öğrenmeyi, kullanabilmeyi, başka kadınların da bunlardan haberdar olmasını önemsedik. En önemli ihtiyacımızdı bu. Sonra haklarımızı garanti altına almanın yolları için sesimizi yükselttik, yasaları değiştirdik, yeni yasalar istedik. Her biri maratondu. 70’li yıllarda İlerici Kadınlar Derneği’nin “Hep birlikte koştuk” dediği kadar vardı; kadınlar hep koşuyor ama erkekler gibi yarışmıyordu. Rekabete değil dayanışmaya övgü feminizmin özüydü.
Bu uzun mücadelelerden birinin yönü, parlamentoya doğruydu. Bir “kadın-erkek eşitliği komisyonu” kurulması talebi seslendirilmeye başlandığında daha 2000’li yıllara bile girilmemişti. Çok sıkıntılı bir on yıl olan 90’ların başında bugünkü adıyla Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün kurulması, bugün işlevini yitirmiş olsa da kadın-erkek eşitliğinin kurumsallaşması için iyi bir adımdı. Aynı yıllarda CEDAW gibi uluslararası sözleşmeler çerçevesinde yapılan raporlamalar, kadın hareketinin kampanyaları, yayınlar… hepsi eşitliğin anaakım olması ihtiyacının yansımalarıydı. 90’ların sonuna doğru eşitlik komisyonu talebi dile geldiğinde, kadın örgütleri ve feminist aktivistlerin dosyasındaki yapılacak işler listesi daha uzundu.
EŞİTLİK Mİ? YOK ARTIK!
Uzun yıllar yılmadan seslendirilen komisyon ihtiyacı, parlamentodaki bazı milletvekili kadınların da çabasıyla daha da görünür oldu ve sonunda 2009’da, başlığına küçük ama riskli bir eklemeyle “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” kuruldu. Bir zamanlar siyasetin karar mekanizmalarında kadınlar lehine alınmış hemen bütün olumlu kararlarda olduğu gibi, Avrupa Birliği’nin süreci zorladığı ve hızlandırdığı söylenebilir. Hatta Birleşmiş Milletler’in de.
Yasayla kurulan, böylece kalıcı olacak diye sevindiğimiz Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, eşitliği kurumsallaştıracak, demokratikleşmeye de kayda değer bir katkı yapacaktı. Uluslararası alanda eşitsizlik notu ortalaması yarıştığı pek çok ülkenin çok gerisinde bir ülke olarak Türkiye, nihayet bu kara tabloyu değiştirmek üzere adımlar atıyordu. Üstelik bunu muhafazakâr hükümet yapıyordu. Alkış!
Kadınlar olarak bu komisyonun kurulmasıyla başlayan dönemden beklentimiz, kamu yönetiminden aileye, özel sektöre kadar tüm yapıların, hak temelli politikalarla, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle dönüşeceğiydi. Öyleyse adres belliydi: Yasa koyucu. Bu nedenle, geçici değil kalıcı bir komisyon olması, mevzuatının bulunması önemliydi. Ne var ki, kuruluşundan bu yana geçen dört yıl içinde beklentilerin pek çoğu rafa kalktı. Ve son olarak, geçen hafta bu komisyonun kapatılıp yerine aile komisyonu gibi ucube bir isimle yeniden yapılandırılmış bir komisyon kurulacağı söylendi. Hükümet, resmi haber ajansının verdiği bilgiyi yalanlamış olsa da, biz bunu yemeyiz dedik! Eşitlik çerçeve yasası gibi, kadın-erkek eşitliği ombudu gibi daha birçok ileri hedefe erişmenin en azından böyle bir siyasi otoriteyle mümkün olmayacağını anlamaya yetti basının fısıldadıkları.
SÖYLER MİSİNİZ BU NEYİN KAFASI?
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, yasası olduğuna bakılmaksızın, ‘usta’ işi bir manevrayla kapatılabilir. Yerine, bugünün siyasi ikliminde geçer akçe olan ‘aile’ temalı bir komisyon gelir veya gelmez. Ama süreç de sonuç kadar önemli. Kadınların emeğinin üzerinde tepinmek, yok yere vaktimizi almak, tepemizin tasını attırmak niye? Son sözü, onlarca kadın grubu olarak imzaladığımız gazete ilanımız söylesin:
“Türkiye kadın hareketinin yıllar süren mücadelesiyle kurulan üç kadın kurumu sırasıyla yok ediliyor: Önce 2011’de Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adından kadın kelimesi silinerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına dönüştürüldü. Şimdi de TBMM bünyesindeki KEFEK kapatılıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar Komisyonu kurulmaya çalışılıyor. Adında kadın sözcüğü kalan tek kurum olan Kadının Statüsü Genel müdürlüğü ise iyice işlevsizleştirilmiş durumda, kapatıldı kapatılacak. Devlet mekanizması içinde tek bir ‘kadın’ kurumu bırakılmak istenmiyor. Kadının adı, devletten siliniyor…”
Biz bu hükümetten çok sıkıldık. Saçma sapan oyunlarınızdan, bizimle kurduğunuz samimiyetsiz ilişkilerinizden, bir türlü yenemediğiniz eşitlik korkunuzdan, biat kültürünüzün uzantısı olarak kadın milletvekillerinizle çalışamıyor olmamızdan çok rahatsızız. Demokrasiyi yamultup bir de demokrat olduğunuzu söylemeniz ne trajik! Ailecek izliyor ve çok gülüyoruz. Ama ne yaptığınızı anlayamıyoruz. Söyler misiniz bu neyin kafası?
Evrensel'i Takip Et