Ne kadar mücadele, o kadar asgari ücret!
Fotoğraf: Envato
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, önceki gün ilk toplantısını yaptı. Komisyonun yıl sonuna kadar, önümüzdeki yıl (2014’te) uygulanacak asgari ücreti belirlemesi gerekiyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 5’i Çalışma Bakanlığı, 5’i patron (TİSK), 5’i de işçi (Türk-İş) temsilcilerinden oluşan 15 kişiden oluşuyor.
Bu paragraftaki cümleler, her yıl bugünlerde asgari ücretle ilgili bir yazı yazmak gerektiğinde yazılabilecek ilk cümleler.
Ama yıllardır, asgari ücret tartışmalarını izleyenler, bu rutini tarif eden cümlelere şunları da ekleyebilirler: "Hükümetin bütçeye asgari ücretle ilgili koyduğu yüzdelik artışları yetersiz bulan sendikalar, asgari ücretin o kadar değil bu kadar olmasını istediler. Bazı sendikalar ve sendikacılar basın açıklamalarıyla asgari ücretin yükseltilmesi için taleplerini dile getirdiler. Hükümeti protesto ettiler. Asgari Ücret Tespit Komisyonunda Hükümet ve patron temsilcilerinin ortak tutumu ile sendikacıların arasında dağlar kadar fark var… Asgari Ücret Tespit Komisyonundaki yoğun tartışmalardan sonra asgari ücret, Hükümet ve patronların temsilcilerinin oy çokluğu ile Hükümetin ve patronların istedikleri düzeyde belirlendi. Sendika temsilcileri karara ‘muhalefet şerhi’ koydu!.."
Onlarca yıldır bu al-ver pazarlığında olanlar, hiç değişmemiştir. Bu yıl da değişmesi için çok neden görünmüyor.
Çünkü bu yıl da perşembe günü başlayan görüşmelerden anlaşılmaktadır ki, önceki yıllardaki gibi taraflar, sorunu “Masa başında çözmeyi” planlamışlardır. İşçiler adına masaya oturan en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş’in de geçen yıllardan farklı bir tutum alacağına dair hiçbir belirti yok.
Belki tek fark, bu yıl Türk-İş’in 803 TL olan net asgari ücretin en düşük memur maaşı olan 1600 TL’ye çıkarılmasını istiyor olmasıdır. Ama Türk-İş ne isterse istesin, asgari ücreti masa başında belirlemek demek, Hükümet teklifi olan yüzde 3+3’ün etrafında bir artışla komisyonun çalışmasını bitireceği demektir.
Bu makus talihmiş görünen sürece müdahale etmenin, işçilerin isteklerine yakın bir sonuç elde etmenin tek yolu ise işçilerin, en başta da sendikaların ve asgari ücretle çalışan beş milyon işçinin asgari ücrete böyle, “Tek işçinin ertesi gün işe gelebilmesi için gerekli geçim masraflarından ibaret bir ücret” olarak belirlenmesi yerine, “Dört kişilik işçi ailesinin(*) az çok insanca yaşayacağı bir ücret” olarak belirlenmesine dönüştürmektir. Bunun ilk şartı da sınıfın ve örgütlerinin talepleri için mücadele edebileceği bir mevziye geçmesidir. Ve elbette mücadeleyi sadece aralık ayındaki üç haftaya değil yılın 12 ayına yayan, sermaye sınıfına karşı, işçi sınıfının bir mücadelesi olarak almaktır. Yoksa, işçinin gücüyle taraf olmadığı, masaya bağlanmış bir asgari ücret tartışmasında sendikaların yüzde 100, yüzde 300, yüzde 500… zam istiyor olmasının hiçbir kıymeti yoktur.
Öyle ya eğer sonunda hükümetin ve patronların dediğine boyun eğeceksen istediğin kadar yüksekten atabilirsin!
Bu yüzden de bugün asıl olanın, Türk-İş’in yüzde şu kadar zam istemiş olması değil daha iyi bir asgari ücret için işçi cephesinin ne kadar mücadele edeceğidir.
Yani denklem, “Ne kadar mücadele o kadar asgari ücret” biçiminde kurulmuştur. Ve bu denklemin mantığı tartışılmayacak kadar sağlamdır.
Böyle bir mücadele örgütlemek için parmağını oynatmayan sendikaların ortaya çıkacak sonuçtan şikayetçi olmaları, karara “muhalefet şerhi!” koymalarının da hiç bir kıymeti yoktur. Bu olsa olsa hükümet ve patronlarla el altından yapılan iş birliğinin üstünü örtme amaçlı bir girişim olarak görülebilir.
Eğer işçi cephesi bir şey yapacaksa öncelikle mevziini değiştirmek, hakları için mücadelede kapalı kapılar arkasından çıkıp işyerlerinden alanlara yürüyen, yürüyecek olan bir mücadeleyi örgütlemek durumundadır. Asgari ücret mücadelesi bunun için son derece kapsayıcı bir dayanak olabilir.
Eğer böyle olursa, eğer işçiler ücret ve hak pazarlıklarında kendi örgütlü güçleriyle sahneye çıkmak için bu görüşmeleri dayanak yapabilirse asgari ücret mücadelesinde de ileriye doğru gerçek bir adım atılmış olur. Aksi halde ne kadar yüksek ücret talebiyle masaya oturulmuş olursa olsun, asgari ücret görüşmeleriyle hükümet ve patronların kırmızı çizgileri aşılamaz.
(*) Dört kişilik bir işçi ailesi için (Başbakan illa da üç çocuk dediğine göre işçi ailesi de beş kişilik olarak hesaplanmalıdır) az çok kabul edilebilir bir asgari ücret, bugün istatistiklerde “yoksulluk sınırı” olarak belirlenen miktardır. Türk-İş’in verilerine göre 2013 kasım ayında 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 3 bin 470 TL’dir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00